BATMAN,
BATMAN:
Batman’ın Tarihi
Tarih Öncesi Dönem
Dicle’nin aktığı topraklarda zengin tarihi geçmişi koruyan Batman tarihsel anıtlarıyla bir doğa harikasıdır. “Batman ilinde bulunan tarihi yapılar ve bu yapıtların ait olduğu medeniyetlerin tarihi Neolotik Çağ öncesine dayanmaktadır. M.Ö. 7000-6300 yıllarına ilişkin elde edilen buluntular doğrultusunda, Anadolu’nun en eski yerleşim yeri olarak Konya’nın Güneydoğusundaki Çatalhöyük kabul edilmekte idi. Bölgede 1963 yılından beri Prof. Dr. Halet Çambel ile Prof. Dr. Robert J. Braid Wood yönetiminde İstanbul Üniversitesi Prehistorya Kürsüsü ile Chicago Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü tarafından ortaklaşa yürütülen “Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Karma Projesi” çalışmaların yanı sıra Batman Çayı’nın batısında bulunan Demirköy Höyüğünde, Amerika Deleware Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Michael Meir Rosenberg ile Diyarbakır Müzesi Müdürlüğü işbirliği sonucu 1990 yılından beri sürdürülmekte olan kazılarda bölge tarihini aydınlatıcı çeşitli buluntular elde edilmiş, buranın çok eski ve önemli bir yerleşim alanı olduğu saptanmıştır. Aynı ekip ilimiz Kozluk ilçesi Kaletepe köyü sınırları içerisinde kalan ve Batman Çayı kenarında bulunan Hallan Çemi Höyüğü’nde yapılan kazı çalışmalarında elde edilen buluntular (M.Ö. 10.600-10.000) yıllarına ait kadın süs eşyaları, taştan yapılmış hayvan figürlü heykel ve taş silahların incelenmesi sonucunda bu yörenin yaklaşık 12.000 yıl öncesi bir yerleşim alanı olduğu ortaya çıkmıştır. Neolotik Çağda Hallan Çemi Tepesi ile Çayönü yerleşmeleri arasında yer alan bölgenin kronolojik boşluğu dolduran bir öneme sahip olduğu kabul edilmektedir. Anadolu’nun en eski yerleşim yeri olarak Çatalhöyük kabul edilse de Çayönü ve Hallan Çemi Höyüğü’ndeki buluntular ile eski yerleşim biriminin Batman-Kozluk sınırları kapsamında yer aldığı teyit edilmiştir. Batman ilinin yer aldığı bölge çok gelişmiş bir kültürün varlığını ortaya koyması açısından önem taşımaktadır.”
“M.Ö. 3 bin yıllarında , bugün Mezopotamya denilen Dicle-Fırat nehirleri arasında yer alan bölgeye “Subaru” denildiği, Sümer ve Akad’lardan kalma belgelerden anlaşılmaktadır. Yukarı Dicle bölgesinin ilk uygar halkı Subaru’lardan sayılan Hurri’lerdir. Hurri, Babil dilinde mağara demektir. Hurri’ler kendi aralarında Hurri ve Mitani olmak üzere iki ayrı konfederasyona ayrılır. Zamanla Mitani Krallığı güçlenmiş, Hurri Krallığı ise zayıflayarak tarihten silinmiştir. Mitani’lerden sonra bölgeye Asurlular ve Urartular egemen olmuşlardır. Asur lideri 3. Tiglattpileser, M.Ö. 736’da doğuya yönelerek Sasun (Sason) mıntıkasındaki Ulluba ülkesini hükmü altına aldı. Urartu’lardan sonra bölge sırasıyla; İskitler’in, Medler’in, Persler’in, Selevoslar’ın, Partlar’ın, Romalılar’ın, Bizans’ın egemenliği altında kalmıştır. (M.Ö. 653-M.S. 639 )
İran ve Bizans’ın uzun süren egemenlik kurma savaşlarına tanıklık eden bölge, Hz. Ömer’in Kuzey Mezopotamya’yı fethiyle İslam ordusu egemenliğine girmiştir. Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde de İslam ordusu egemenliğinde bulunan bölge daha sonra sırasıyla Emeviler’in (551-750), Abbasiler’in (750-869), Hamdaniler’in ve 984 yılında Mervaniler’in yönetimi altında bulundu. 1085 yılına kadar Mervaniler’in hüküm sürdüğü bölge, 1071 yılında Malazgirt’i ele geçiren Selçuklular tarafından, 1085 yılında Amid kuşatma altına alınarak, Silvan zapt edildi. 1183 yılına kadar Selçuklular’ın yönetiminde bulunan bölge aynı tarihte Selahattin Eyyubi’nin seferleriyle yönetim Eyyubiler’e bağlı Hasankeyf Emiri Artuklu Nurettin Mehmet’e verilir. Bu tarihten itibaren başlayan Artuklu oğulları dönemi Anadolu Selçuklular’ın 1240 yılında bölgeye egemen oluşuyla son bulur. 62 yıllık Selçuklu Hanedanlığı’nın ardından 1304 yılında başlayan ve 92 yıl süren Mardin Artukluları dönemi ise, Timur’un bölgeye hakim olması ve Diyarbakır yöresini Akkoyunlu Kara Yölük Osman Bey’e bırakmasıyla sona erer.”
“Batman’ın tarihi hakkında en eski bilgiler halk hikayeleri, mitler ve Heredot tarihinde verilmektedir. Ortak verilere göre Med Kralı Abtyagestin torunu Kyros karşıtı Erpagazso M.Ö. 550 yılında yenilince Med asilzadeleri arasındaki utancından dolayı Med’lerin yaşadığı Media Bölgesi’nin kuzey batı ucundaki topraklarına çekilmek zorunda kalmış. Başka bir görüşe göre de Kyros Pers egemenliği altında kalmamak için bu bölgeye yerleşmiştir. Karaçalı, sazlık ve bataklıktan oluşan bu bölgenin ortasında yapay bir adacık oluşturup, adına han obası anlamında olan “ELEKHAN” denilmiştir(M.Ö.546). ELEKHAN 194 yıl bağımsız ve mutlu bir dönem geçirerek 352 yılında Büyük İskender’in istilasına uğramıştır. Daha sonra Lesepkoslar, Partlar, Romalılar, Sasaniler ve Bizans’ın hakimiyetine girmiştir. Artuklular, Moğollar, İlhanlılar, Celaliler, Karakoyunlu(Pezrese), Akkoyunlular ve1500 yılında Safeviler’in eline geçmiştir.
Osmanlı Dönemi
1515 yılında, 4. Murat’ın Bağdat Seferi sırasında kendisine büyük yararlıklar gösteren Turhan Oğlu Mahmut Paşa’ya ELEKHAN’ı içine alan Batman Suyu arasında kalan bölgenin tamamını vermiştir. Bu gelişmeden sonra ELEKHAN telaffuz değişikliğine uğrayarak halk dilinde “ELAH” zamanla “ILUH” ismini almıştır. İluh köy birimi olarak kayıtlara geçmiştir ve Siirt vilayeti, Elmedin kazasına bağlı olarak benliğini sürdürmüştür.
Cumhutiyet Dönemi
Elmedin’e yerleşim birimi 1926-27 yılı ilkbaharında bugünkü Batman Çayı’nın taşması nedeniyle haritadan silinmiş ve İluh köyü Beşiri(Kobin) ilçesine bağlanmıştır. Batman isminin nereden geldiği hakkında görüşler olmayıp, bir görüşe göre Batman Çayı’nın adı 1950’li yılların başında İluh köyüne verilmiştir. Yaygın olan görüşe göre de İluh köyünün aşağı kısmında ilk deneme kulesi kurulduğunda TPAO(Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı)’nun tesislerinin bulunduğu bölgeye bakmaktan gelen Batman adı verilmiştir. 1937 yılında bucak haline getirilen İluh 1940’lı yılların sonları ile 1950’li yılların başlarında bölgede var olan petrol filizlerinin değerlendirilmesi sonucunda İluh bucağında her alanda büyük gelişmeler sağlanmıştır. Bu gelişmeler üzerine 2 Eylül 1957 tarihinde ilçe teşkilatı olarak kabul edilmiştir.1955 genel nüfus sayımında İluh nüfusunun 4713 olarak kaydedilmesiyle 2 Kasım 1955 yılında Belediye teşkilatı kurulmuştur. 1990 yılına kadar çok hızlı bir gelişme yaşayan Batman, 16 Mayıs 1990 tarih ve 3647 sayılı kanunla Türkiye’nin 72. ili olma ünvanına kavuşmuştur.”
Batman’ın Tarihi Yerleri
Hasankeyf
Hasankeyf’in ne zaman kurulduğu tam olarak bilinememektedir.Şehrin jeopolitik yapısı çok eski bir yerleşim merkezi olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.Bugün bile zaman zaman bazıları mesken olarak kullanılan çok sayıdaki mağaralar, insanların çok eski çağlarda burada yerleştiklerini göstermektedir.
Mevcut bilgilere göre,Hasankeyf kalesinin kurulması,MS. 4’üncü yüzyıla rastlamaktadır.Bu yüzyıl ortalarında, Diyarbakır çevresini ele geçiren Bizans İmp
aratoru Konstantinos, bölgeyi korumak amacıyla iki sınır kalesi inşa ettirmiştir.Bu iki kaleden birisi Hasankeyf Kalesidir.
Kale,Sasanilere karşı siyasi bir önem kazanınca, daha sağlam bir şekilde yeniden tahkim edilmiştir.Hasankeyf, MS. 639 yılında Emeviler tarafından fethedilmiştir.Bu tarihten sonra;Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ye Osmanlılar hakimiyet kurmuşlardır.Hasankeyf en parlak dönemini Artuklular döneminde yaşamıştır.Merkezde bu dönemden kalan pek çok tarihi eser mevcuttur.
Hızır Bey Camii: 1512′de Sason Beyi Ebubekir Raski’nin oğlu Hızır Bey yaptırmıştır. Kozluk’ta olup, ilçenin en büyük camisidir.
İbrahim Bey Camii: 1705′te Garzan aşiretinden İbrahim Beyin tamir ettirdiği caminin yapım tarihi ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Minare, geometrik motif ve kitabe kuşaklarıyla süslüdür. Kozluk ilçesindedir.
Memikan Köprüsü
Memikan Köprüsü
İnşa tarihi hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber, yörede bulunan Hasankeyf, Malabadi ve Cizre’deki taş köprülerle kıyaslandığı zaman, bu köprü inşaatında kullanılan taş malzemeler nedeniyle, köprünün yukarıdaki köprülerle büyük bir benzerlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Ancak 6.yüzyılda Müslümanların bölgeye hakimiyetinden sonrada yapıldığı ihtimali büyüktür. Antik dönemden kalan bir köprünün enkazı üzerine de inşa edilmiş olabileceği muhtemeldir.
Batman’ın Beşiri ilçesine bağlı Garzan Ovası’ndaki yerleşim birimlerinin, özellikle Hasankeyf’le olan ticari ilişkisini sağlayan Memikan Köprüsü, bu bölgeden geçen İpek Yolunu, geçit vermeyen Garzan Çayı üzerinden karşıdan karşıya bağlantısını sağlayan stratejik bir noktasında yer almaktadır. İlk Çağdan Orta Çağın ilk yarısına kadar olan tarihi süreç içinde, işlek bir kervan yolu olan ve Garzan Çayına paralel giderek Hasankeyf üzerinden Kuzey Mezopotamya’ya ulaşımın sağlanmasında uzun yıllar hizmet veren bu stratejik yol üzerindeki Memikan Köprüsü, şu anda harap durumdadır.
Mor Kiryakus Manastırı
İlk çağdaki sınırları Dicle Nehrinin güney kıyısından başlayıp Suriye sınırına kadar uzanan ve dini yönetim açısından Hasankeyf’teki Piskoposluğa bağlı olan bölgeye Turabidin denilmektedir. Süryani Hıristiyanları tarafından kutsal kabul edilen Turabidin bölgesinin en uç noktasındaki Mor Kiryakus manastırı, bu bölgede yer alan 80’e yakın kilise ve manastır içinde önemli bir yer tutmaktadır. Manastıra girişteki ana kapı üzerinde ve iç avluyu iki bölüme ayıran kemerli kapının üzerinde olmak üzere Süryanice yazılmış iki taş kitabe mevcuttur. İlk kitabede Haleb’li Salibo isimli bir şahıstan bahsedilmekte ancak, manastırın yapım tarihi hakkında bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Süryani Hıristiyanları inşa ettikleri manastır ve kiliselerinde kullandıkları kitabeleri tarih veren bir belge olmasından ziyade, İncil’den insanlara mesaj veren dini içerikli birer ilahi metin olmasını hep tercih etmişlerdir. Bu manastırda görülen her iki kitabe de birer ilahi metindir.
4.yüzyılda Halep’ten Turabidin bölgesine gelerek insanları vaftiz edip Hıristiyanlaştıran Misyoner Keşişler, özellikle Kuzey Mezopotamya ovasına hakim tepe ve kayalıklar üzerine manastırlar kurmayı bir gelenek haline getirmişlerdir. Kıra Dağının Kuzey Mezopotamya ovasına bakan doğu yamacına kurulmuş bulunan Mor Kiryakus Manastırı da böyle bir düşüncenin ürünüdür. Ancak bölgenin ilk manastırlarından biri olması ve inşasından sonra yeni manastırların açılmasına ön ayak olması açısından da çok önemlidir. Çünkü o devirlerde Misyonerliğin kırsal alanlardaki öncüleri olan keşişler, ancak bu şekilde inşa ettikleri manastır ve kiliseler vasıtasıyla Hıristiyanlığın yayılmasında başarılı olacaklarına inanmışlardır.
Yaklaşık 2,5 dönüm ( 2500 m2 ) alan üzerine inşa edilen Mor Kiryakus manastırı, dehlizlerle yeraltına uzanan bir yer altı katıyla birlikte 3 katlı bir yapıdır. Dıştan dikdörtgen planlı, içtende geniş iki kare planlı kapalı bir avlu ve bu avlunun etrafında kemerli payendelerin gerisinde odalar yer almaktadır.
Özellikle Manastır Patriğinin yatak odası olarak kullandığı oda tavanını oluşturan sekizgen dilimli taş kubbenin, yıldızlı haçların mimari yapısında, üstün bir sanat değeri vardır. Büyük bir bölümü yıkık durumda olan Mor Kiryakus manastırında, birbirine bitişik çok sayıda ve farklı ölçütlerdeki odaların mevcut olması, buranın bir ibadethane, medrese ve inziva yerinden oluşan bir külliye olduğu anlaşılmaktadır. Bu külliyede eğitimini tamamlayan ve papaz unvanını elde eden papazlar, Turabidin bölgesindeki diğer kiliselere eğitmen olarak atandıkları bilinmektedir.
1940 li yılların başına kadar faal olan ancak bu tarihten sonra son cemaati da manastırı terk edince, burada hiçbir Hıristiyan kalmamıştır. Ancak manastırda bulunan bir asa üzerine oturtulmuş bir meleğin yüzünü tasvir eden, çevresi çıngırak biçimindeki yuvarlak yelpaze ile yaklaşık 100 kg. ağırlığındaki manastır çanı ve çok sayıda el yazması kitap ve İnciller ile manastıra ait değerli eserler, Midyat’taki Mor Gabriel Manastırına götürülerek koruma altına alınmıştır.
Mor Aho Manastırı
İlk Çağ Süryanilerinin Hasankeyf’teki hâkimiyetleri döneminde inşa edildiği tahmin edilen Mor Aho Manastırı, Batman ili Hasankeyf ilçesine bağlı Üç Yol köyünün 2 km. kuzeyindeki Banı Mahar kırsalında inşa edilmiştir. Bu manastırın halk arasındaki mahalli ismi Mahar Kilisesi anlamına gelen Deyr Mahar’dır.
Dicle nehrinden yaklaşık 150 metre yükseklikte bulunan ve Dicle’ye hakim bir düzlükte inşa edilmiş bulunan Mor Aho Manastırının yapım tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Manastırda yapılan incelemede inşa tarihine ait herhangi bir kitabeye de rastlanmamıştır.
Yaklaşık 20×30 metre ebadında 600 m2’lik bir alan üzerine dikdörtgen planlı bir tarzda inşa edilmiştir. Çevresinde tarım arazileri dışında hiçbir yapı bulunmamaktadır. Ancak Dicle kenarında ve manastıra ait olduğu tahmin edilen meyve ağaçlarıyla dolu bir bahçe mevcuttur. Ayrıca bu bahçenin içinde de yıkık durumda tarihi yapı kalıntıları bulunduğundan bahçenin manastıra ait olduğunu tevsik eden kuvvetli bir delildir. Halk arasında bu bahçeye Attafiye bahçeleri denilmektedir.
Mor Aho Manastırı inşaatında yöresel malzeme olarak kesme taş, moloz taş ve ces (sönmüş kireç) kullanılmıştır. Ayrıca manastırın bahçesinde bir su kuyusu vardır. Yüzyıllardan beri cemaatinin bulunmayışı nedeniyle bakımsızlıktan dolayı harabeye dönmüştür. Dicle kıyısındaki Attafiye bahçesi de aynı şekilde harabe durumdadır.
Pertükân Kalesi
Sason’un 4 km. güneybatısında bulunan Tekevler (Gündenu) köyünün doğusunda yer alan bu kale, oldukça harap durumdadır. Ulaşımı kolay olduğu için tarihteki çatışmalarda birçok kez el değiştirdiği anlaşılmaktadır. Kale duvarlarındaki yer yer çökme ve açılan büyük gedikler, kalenin savaşlarda odak noktası olduğunu göstermektedir.
Beksi Kalesi
Sason ilçesinin 7 km. kuzey batısında bulunan Meydanok dağının güney yamacında bulunmaktadır. Bekiş köyü yakınında bulunan ve kısmen harap durumda olan bu kalenin vadiye hakim bir dağın yamacında, kuvvetli bir savunma taktiği ön planda tutularak Bizanslılar tarafından inşa edilmiş olması, hiçbir devirde ele geçirilmediğini göstermektedir. Çünkü ele geçirilmesi çok zor olan bir coğrafi yapıya sahiptir.
Kandil Kalesi
Kozluk ilçesinin 6 km. kuzey batısında, Sason’a giden eski yol üzerindeki Bölükkonak (Hergemo) köyünün güneyinde bulunan bir tepe üzerinde inşa edilmiş olan bu kale, doğudaki kalelerin tahkimi amacıyla ve dış güçlerin Erzen bölgesine girişini önlemek üzere 4. yüzyılın ilk çeyreğinde Bizanslılar tarafından yaptırılmıştır.
Rabat Kalesi
4.yüzyılın başından itibaren Erzen bölgesinin paylaşımı konusunda Perslerle Bizanslılar arasında başlayan savaşlar, yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. İşte bu dönemde savunma amaçlı olarak karşı taarruzların bertaraf edilmesi için Bizanslılar tarafından Sason, Kozluk ve Bitlis üçgeninde çok sayıda savunma amaçlı kaleler kurmuşlardır. Kozluk ilçesinin 18 km. kuzeyinde bulunan Yanıkkaya (Rabat) köyündeki Rabat Kalesi de bunlardan bir tanesidir.
Bozikân Kalesi
Sason ilçesinin 25 km. kuzeyinde bulunan Kaleyolu (Bozikân) köyünde bulunmaktadır. Bizans dönemine ait olan bu kale de diğer kaleler gibi 4. yüzyıl yapılarından olup, doğudan batıya ulaşımı sağlayan ipek yolunun bu bölgesindeki kontrolünü sağlayan bir görev üstlendiği söylenmektedir.
Kozluk (Hezo) Kalesi
Hasankeyf, Siirt ve Silvan arasındaki üçgende yer alan Erzen bölgesinin önemli kalelerinden biri olan bu kale, M.S. 416 yılında Pers Hanedanı için dini bir merkez olarak kayalık bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Ancak zamanla ortaçağın bu bölgesinden geçen ipek yolunun önemli bir üssü olarak bütün ulaşımı kontrol eder bir konuma gelmiştir.
Hasankeyf Kalesi
Yekpare taştan yapılmış olan Hasankeyf kalesi, Dicle nehri kıyısında ve nehirden 200 m. yüksekliğindedir. M.S.363 yılında bir Süryani piskoposluğunun merkezi olarak Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Hıristiyanlığın bu bölgede yaygılaşmasından sonra, Kadıköy Konsülü tarafından M.S. 451 yılında alınan bir kararla Hasankeyf’teki Piskoposluğa Kardinal unvanı verilmiştir. Çok korunaklı ve ele geçirilmesi zor olan bu kale, Bizanslıların doğuda yaptıkları en sağlam kalesidir. Hasankeyf Kalesinin asıl adı “ Hısno Koyfa ” yani, Kaya Kalesidir.
Hasankeyf kalesinin iki kapısı vardır. Doğudaki kapıya İmam Abdullah Kapısı, Batıdaki kapıya da Sır Kapısı denilmektedir. Kaleye basamaklı merdivenler şeklinde olan bu yollardan çıkılır. Kale duvarlarında birçok kitabe yer almaktadır. Kaleye su taşımak için Dicle nehrine inen biri açık diğeri gizli iki takviye yol yapılmıştır. 200’er basamaklı olan bu merdivenli yollar halen sağlam durmaktadır.
Hallan Çemi Höyüğü
Batman’ın Kozluk ilçesi Kaletepe köyü sınırları içinde kalan Batman çayı kıyısındaki bu höyük, neolitik döneme ait olup 10.000 yıllık bir geçmişi vardır. İnsanlığın yerleşik hayata geçiş yaptığı yerlerin başında gelir. Burada yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen buluntular, insanların ilk defa tarımla uğraştığı ve yabani tohum ekerek mercimek ve bezelye elde ettikleri anlaşılmıştır.
Seyyid Bilal Türbesi
İlimiz Gercüş ilçesine bağlı Vergili (Becirman) köyünde bulanan Seyyid Bilal Türbesi, inanç turizmi açısından Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en hareketli merkezidir. Türkiye genelinde özellikle seyyidler köyü olarak bilinen Vergili (Becirman) köyünün Seyyid Bilal ismiyle ünlenmesinin haklı bir gerekçesi vardır. Çünkü Hz. Muhammed’in torunu ve Hz. Hüseyin’in soyundan geldiği bilinen Seyyid Bilal gibi ehli beyt silsilesine mensup müstesna bir şahsiyete ev sahipliği yapmaktadır.
Seyyid Bilal türbesine ev sahipliği yaptığı nedeniyle Bölgemizin Seyyidler köyü olarak bilinen ve kutsal kabul edilen Vergili (Becirman) köyü, tarihi dokusuyla da ünlüdür. Köyün çevresinde çok sayıda mağara, tarihi hanlar ve su değirmenleri mevcuttur. Her yıl Eylül ayının ikinci haftasında bu köyde Seyyid Bilal’i anma gönleri düzenlenmektedir. Bu anma günlerinde yurdun dört bir tarafından insanlar Becirman’a akın etmektedir.
İmam Abdullah Zaviyesi
Hasankeyf Köprüsüne girişte soldaki tepe üzerinde bulunan İmam Abdullah Zaviyesi, Dicle Nehrine Kuzeyden bakan bir mezarlık kümesinin ortasında yer almaktadır. İmam Abdullah M.S. 638 yılında Hasankeyf Kalesini altı yüz yıllık Bizans hakimiyetinden kurtarmak üzere düzenlenen son İslami akınlarda, Halid Bin Velid’in ünlü komutanı İyaz Bin Ganem’in sağ kolu olarak görev yapmış ve bu tarihteki Hasankeyf kuşatması sırasında şehit düşmüştür.
Hz. Muhammed’in amcasının oğlu olan Caferi Tayyarın oğlu İmam Abdullah, Peygamber neslinden gelen muhterem bir zat ve müstesna bir Veliyullahtır. Bu özelliğinden dolayı türbesi, bir zaviye olarak her devirde saygı görmüş ve Eyyübiler döneminden Osmanlıların son dönemine kadar birçok kez onarılarak günümüze kadar az bir tahribatla ulaşmıştır.
Dikdörtgen bir avlunun içinde, kare planlı olarak inşa edilmiş olan İmam Abdullah türbesinin sağ köşesinde yine kare planlı olarak inşa edilmiş bir kule ve türbenin güneyinde uzun dikdörtgen şeklinde yapılmış bir mescit vardır. Türbe ile kule arasındaki beşik tonozlu girişin kapı kanatlarının ahşap oymacılığında ve türbenin kubbesinde bulunan alemdeki incelik, 14.yüzyıl sanat zevkinin özelliklerini taşımaktadır. Sanat değeri yüksek olan bu kapı, Diyarbakır Müzesinde koruma altındadır.
Zeynel Bey Kümbeti
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey için yapılmış olup Akkoyunlu Beyliği devrinden (1460-1487) kalma bir anıt mezardır. Anadolu’daki anıt mezar geleneğinin ilk örneği olan Zeynel Bey Kümbetinin kuzey kapısı üzerindeki kitabede “11 Ağustos 1473 yılındaki Otlukbeli Savaşında şehit düşen Bahadır Han Hasan Bey in oğlu Zeynel Bey için yapıldığı” anlatılır. Daire planlı mezar odasının üzerinde, dıştan daire plan içten de sekizgen plan devam edilerek esas gövde yapısı yükseltilmiştir. Tavanı kubbe şeklinde olup konik bir külahla örtülüdür.
Hasankeyf’teki Yol Geçen Hanı
Batman ilinin antik kenti Hasankeyf ilçesinde bulunmaktadır. Yüzyıllardan beri halk arasında yolgeçen hanı olarak bilinen ve yaklaşık bin kişi kapasiteli olan bu doğal mağara, yekpare taştan yapılmış Hasankeyf kalesinin altında bulunmakta olup ağzı Dicle Nehrine doğru açılmaktadır. Bu doğal mağaranın içinde su stok etmek için bir mahzen ve kaleye çıkmak için de bir gizli yol vardır.
Ulaşımın suyolları ile yapıldığı devirlerde, Dicle Nehrinin karşı sahiline gidip gelmek için ulaşım aracı olan Sal ve Keleklerin önünde sıralarını bekleyen insanların dinlendiği ve geceye kalanların da burada yatarak sabahladığı bu loş ve egzotik mekânın içindeki hava akımı, insanın bünyesine uygun bir özellik taşımaktadır. Yazın serin, kışın ılık olan mağaranın içindeki bu atmosfer, bugün de aynı özelliğini korumakta ve dinlenmek için insanları kendine çekmektedir. Bu nedenledir ki dini, dili, ırkı anlaşılmayan, geleni-gideni, gireni-çıkanı belli olmayan ancak her zaman yoğun bir insan trafiğine sahne olan bu mağaraya binlerce yıldan beri Yolgeçen Hanı denilmiş ve Hasankeyf’teki yaşantının vazgeçilmez istisnai bir mekânı olmuştur.
Yorum Gönder