GOOGLE+

Home » » AKSARAY

AKSARAY

Rate it :


AKSARAY:


Aksaray’ın Tarihi


Tarih Öncesi Dönem
M.Ö. 7000-6000 yıllarında Neolitik devirde Anadolu medeniyetinin ilk izlerini gördüğümüz Konya yakınlarındaki Çatal höyükte Hasandağı’na dolayısıyla Aksaray’a ait vesikalara rastlanmaktadır. Burada Hasandağının lav püskürttüğünü tasvir eden bir kazıntı resme rastlanmıştır. Neolitik dönemde Aksaray ve çevresi iskân görmüştür. Kalkolitik ve eski demir devirlerinde iskan olup olmadığı bilinmemekle birlikte çevre köylerde (Böget ve Koçaş) bu döneme ait seramiklere rastlanmaktadır.
M.Ö. 3000-2000 yıllarında Anadolu’da Hatti kavmi yaşamıştır. Bu dönemde Asurlu Tacirler burada ticaret yapmışlardır. Aksaray’ın ilk ve Orta Tunç devirlerindeki durumunu Acemhöyük ören yerlerindeki yapılan kazılardan ve müze müdürlüğünün satın almış olduğu eski eserlerden öğrenmekteyiz. Bu dönemde Asurlu tüccarlar Mezopotamya’dan gelerek şehirlerin banliyölerinde ticaret merkezi kurmaya başlamışlardır. Asurlu tüccarlar yazıyı biliyorlardı. Pişirilmiş çamur üzerine yazılmış metinler, çamurun pekiştirilmesi suretiyle yapıştırılıyordu. Höyük. M.Ö. 3000’den itibaren iskan edilmiştir. Acemhöyük’ ün en parlak devirleri M.Ö.2000 yılının ilk yarısına isabet etmektedir.
Koloni dönemlerinin sonlarına doğru, M.Ö. 1700 yıllarında Kafkaslardan gelen, küçük şehir devletleri kuran ve Anadolu’da, askeri bir devlet halinde bir kavmin varlığını görüyoruz. Hint-Avrupalı olan bu kavmin Anadolu’da siyasi iktidarı ele geçirerek kurduğu devlet, eski Hitit Devletidir. Aksaray’da Hititlere ait eserler bulunmamakla beraber mağlup memleketler arasında Aksaray’ın da adı geçmektedir.
Orta Anadolu’da MÖ.13.yy. sonlarına kadar devam eden Hitit egemenliği M.Ö. 2.yy.da batıdan (Trakya) gelen ve deniz kavimleri olarak bilinen kavimlerin en güçlüsüdür.
Yanardağ küllerinin sıkışmasından oluşan tüf tabakalarının çok kolay kazılabilme özelliği nedeniyle bölgemize çok sayıda yeraltı şehri, dik yamaçlara kaya içinde yerleşme birimleri yapılmıştır. 7.yy. sonlarından itibaren Müslüman Arapların Anadolu üzerinden İstanbul’a yaptıkları seferler nedeni ile bölgeye sığınan Hıristiyanların sayısı çok artmış, Ihlara, Gelveri ve Göreme gibi yerleşim birimleri oluşmuştur.
Osmanlı Dönemi
Aksaray, 1142 tarihinde Selçuklular tarafından zapt edilmiş ve 1470 yıllarındaki Osmanlı hâkimiyetine kadar İlhanlı, Danişmentli, Karamanoğulları egemenliğinde kalmıştır.1470 yıllarında Aksaray’ı ele geçiren İshak Paşa tarafından, Fatih Sultan Mehmet’in emri ile halkın bir bölümü İstanbul’a nakledilmiştir.
Aksaray geçmişten günümüze Hitit, Pers, Hellenistik Dönem (Büyük İskender), Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı egemenliklerinde kalmıştır.
Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyet dönemine kadar Konya’ya bağlı bir sancak olan Aksaray 1920 yılında vilayet olmuş, 1933 yılında vilayetliği lağvedilerek Niğde’ye ilçe olarak bağlanmıştır. 15 Haziran 1989 yılında yeniden vilayet olmuştur.
Aksaray’ın adının ilk olarak eski Hitit metinlerinde geçen “Nenessa (Nenossos) olduğu sanılmaktadır. M.Ö. 1. bin yılda Kral Kiakki döneminde Şinakhatum – Şinukhtu olarak anılan Aksaray, Hellenistik dönemde Kapadokya Krallığına bağlanmış ve Garsaura olan ismi Arkhelais olmuştur. Selçuklular döneminde de II. Kılıçarslan tarafından Arkhelais olan adı Aksaray olarak değiştirilmiş ve ikinci başkent durumuna gelmiştir. Şehre kötü insanların alınmamasından dolayı iyi insanların yaşadığı yer anlamına gelen “Şehr-i Süleha” olarak anılmıştır.

Aksaray’ın Tarihi Yerleri

Ihlara Vadisi



Aksaray İli, Ihlara Kasabası’nda ve Hasan Dağı’nın kuzeydoğusundadır. Eski adı “Peristremma” olan 14 km. uzunluğundaki Ihlara Vadisi’ni baştan başa kat edip, 100-200 m. derinlikte bir kanyon oluşturmuş olan Melendiz Çayı önce kuzeybatıya Selimiye Kasabası’na, daha sonra ise Yaprakhisar ve Belisırma köylerinin, Ziga kaplıcasının bulunduğu geniş vadiye ve Tuz Gölü’ne yönelmektedir.
Ihlara Vadisi bir yerleşim yeri olmaktan çok bir dini merkez olarak ön plana çıkmıştır.
Dönemin din anlayışını tasvirleriyle ve mimarisiyle canlandıran, freskli veya fresksiz tek ve çift nefli kapalı veya açık Yunan haç planlı ve de şapel biçimli kayaya oyulmuş çok sayıda kilise, vadinin dik yamaçlarında sağlı sollu yer alarak ortadan akan Melendiz Çayı’nın sularıyla bütünleşmektedir.
Vadi, doğal yapısı itibarıyla IX. yy. dan itibaren keşişler ve rahipler tarafından çok uygun bir inziva ve ibadet yeri olarak, savaş döneminde ise gizlenme, korunma yeri olarak kullanılmıştır.
Bugün görülebilir durumda 14 kilise mevcuttur. Bunlardan 10 kadarı canlılığını ve renk uyumunu korumaktadır ve halen gezilebilmektedir.
Vadide yer alan kiliselerde “Hz. İsa’nın Doğumu”, “Müjde”, “Ziyaret”, “Mısır’a Kaçış”, “Son Yemek” gibi konuların işlendiği freskler bulunmaktadır.

Aşıklı Höyük

Aksaray İli’nin 25 km. güneydoğusundaki Kızılkaya köyünde bir tarafı Melendiz Nehri’ne, diğer tarafı ise tarıma açık tarlalara bakan höyük tarıma elverişli, su kenarına yakın bir yere kurulmuştur. 1989 yılından beri arkeolojik kazılar yapılmaktadır. Aşıklı Höyük Anadolu’da Akeramik Neolitik Dönem’e (günümüzden on bin yıl önce) ait en eski “ilk köy yerleşimlerini” sergileyen önemli ören yerlerinden biridir.

Acemhöyük

Aksaray İli’nin 13 km. kuzeybatısındadır. Yeşilova Kasabası içinde yer alır. 700 x 600 m. ölçülerinde oval biçimli bir höyüktür. Aşağı şehir ile birlikte Anadolu’nun en büyük höyüklerindendir. Yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen veriler höyüğün M.Ö. 3000 yıllarından itibaren iskân edildiğini, en parlak döneminin ise Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda yani M.Ö. 1800 yıllarında yaşandığını göstermektedir. Şehrin o zamanki ismi kesin olarak bilinmemekle beraber, yerli ve yabancı bilim adamları tarafından Puruşhanda olduğu sanılmaktadır. Koloni Çağı’nda höyük dışında Aşağı Şehir de yoğun bir yerleşime sahne olmuştur. Bu dönemde Anadolu’nun önemli krallıklarından birinin merkezidir. Bu dönem sonunda hem höyük hem de Aşağı Şehir terkedilmiştir. Ancak höyüğün bir bölümüne Erken Hellenistik ve Roma Dönemlerinde yeniden yerleşilmiştir. Höyüğün bütünüyle terkedilmesi ise M.S. 3. yüzyılın başlarına rastlamaktadır. 1517 yılında İran Azerbaycan’ındaki Hoy Kenti’nden gelen 3 oba, höyük eteklerine yerleşerek bugünkü Yeşilova’yı oluşturmuştur.
Kentin en parlak döneminin yaşandığı Koloni Çağına ait III. katta açığa çıkarılmış olan iki saray yapısı yalnız Acemhöyük için değil, Anadolu mimarlık tarihi açısından da önemlidir. Höyüğün güneyinde yer alan Sarıkaya sarayı; kuzeybatısındaki ise Hatipler sarayı olarak isimlendirilmiştir.

Antik Nora Şehri

Aksaray ili, merkez ilçe, Helvadere Kasabası sınırları içindedir. Hasan Dağı’nın (Argaios) eteğinde ve kral yolu üzerinde, Roma ve Bizans Döneminden kalma antik şehir kalıntıları yer almaktadır.

Manastır Vadisi

Aksaray’ın doğusunda 50 km. mesafede, tabii güzellikler beldesi Güzelyurt İlçesi sınırları içinde yer alan 4-5 km. uzunluğunda bir vadidir; döneminin özelliklerini en iyi yansıtan 28 adet kaya oyma kilisesi ve yeraltı şehirleri ile “Küçük Bir Ihlara ” görünümündedir.
Vadi boyunca yer alan Sivişli Kilise, Büyük Kilise Camii, Papaz Evi, Kalburlu Kilise, Kömürlü Kilise gibi çok sayıda kilise ve yeraltı şehri önemli kültür ve tabiat varlıklarımızdandır.

Musular

Höyük Aksaray’ın yerleşim tarihinin Aşıklı Höyük’ten sonraki en eski örneklerinden birini oluşturan Musular Höyük, Gülağaç ilçesi Kızılkaya köyünde, Melendiz Irmağı’nın batısında yer almaktadır.
Musular’a ilk kez günümüzden 8000 yıl önce yerleşildiği saptanmıştır. Şimdiye kadar iki ana dönem tespit edilmiştir. Bunlardan ilki prehistorik terminolojide “çanak çömleksiz neolitik” olarak adlandırılan akeramik dönemdir.
Sonraki yerleşme evresi “çanak çömlekli” evreye aittir. Bu dönemde yerleşenler önceki yapı kalıntılarını düzlemiş, bunun üzerine kalınca sarımsı renkte bir toprak tabakası sermiş ve bu düzlem üzerine kendi yapılarını inşa etmişlerdir.

YERALTI ŞEHİRLERİ

Yer Altı Şehri

Aksaray İli, Güzelyurt İlçesi Manastır Vadisi girişinde yer alan Yeraltı şehri Bizans dönemi yapılarındandır. Giriş kısmında hayvan barınağı bulunur, yaklaşık 5×10= 50 m2 alanındadır. Yan duvarlarında kaya oyma yemlikler ve bağlama yerleri görülmektedir. Buradan başlayan tünel küçük bir mekana ulaşıyor. Üst kattaki diğer mekan ahırla merdiven irtibatladır. Ayrıca dışardan da girişi bulunur. Bu mekandan taş merdivenlerle çıkıldığında (merdiven sonunda kapak mevcut) üst kattaki gözetleme mekanına ulaşılır. Gözetleme mekanından yukarı doğru devam eden tünelde sürekli su akıntısı olması nedeniyle ilerlemek mümkün olmamıştır.

Kuluk Alinin Evi-Yer Altı Şehri

Aksaray İli, Güzelyurt İlçesi Manastır Vadisi girişinde yer alan Yeraltı şehri Bizans dönemi yapılarındandır.
Gezilebilir haliyle üç katlıdır. Bir kısmı kapalıdır. Girişte genişçe bir mekandan sonra 2. bir mekana geçilir. Burada tandır duvar nişleri ve mutfak yer alır. Mutfak (niş şeklinde) duvarlarında çeşitli kullanımlar için küçük nişçikler oluşturulmuştur. 2. mekandan aşağı kata asansör bir merdivenle iniliyor. Duvarlarında kücük nişler bulunuyor. Duvar dibinde derin bir su kuyusu görülmektedir. Ayrıca wc olabilecek yapıda bir nişte dikkat çekmektedir. Bu kattan yine bir alt kata daire planlı bir asansör merdivenle iniliyor. 60/100 kesitli bir tünelden devam edildiğinde dışarıya açılan bir kapıya ulaşılıyor. Yeraltı şehri giriş mekanının hemen solundaki üst kata çıkan merdivenler kapatılmış durumda(örülü). Giriş mekanında şıra havuzu ve toplama haznesi dikkati çekmektedir.

Gözyaşı Yer Altı Şehri

Aksaray İli, Güzelyurt İlçesi Gözkayası mevkiinde yer alan Yeraltı şehri Bizans dönemi yapılarındandır.
Yer altı şehri girişi iki türlü oluşmaktadır. 1- büyük kaya bloğu üzerinden kaya merdiven basamaklarıyla (açık merdiven şeklinde) 2- zeminden düz bir giriş girişin son kısım basamakları yıkılmış durumdadır. Zemin girişi ise çeşitli kaya kopmaları sebebiyle tam olarak çözülememiştir. Yeraltı şehri 20 metre derinliktedir. sol koldan devam eden tünel koridor girişi görülmüştür. 20 metre uzunlukta 2,5 metre genişlikte ve 3 metre yükseklikteki eğimli koridorda zeminin kaygan ve çok dik olması nedeniyle ilerlemek mümkün olmamıştır.
Belediye yetkilileri burada temizlik çalışmaları yapıldığını ve 45 metrelik bir kısmının temizlendiğini belirtmişlerdir. Göz kayasının en üstünde bir yel değirmeni olduğu da söyleniyor. Tepede satıhta düzgün harabe halinde dağınık taşlara rastlanılmıştır.

Saratlı Yer Altı Şehri

Aksaray İli, Gülağaç ilçesi Saratlı Kasabası Aksaray İline 25 km uzaklıkta olup Aksaray-Nevşehir Karayolundan 2-3 km içeridedir.
Yer altı şehri Kasabanın güney tarafında yer almaktadır. Giriş güney taraftan yapılmaktadır. Bu girişlerin bazılarında yaklaşık birbirine yakın ölçülerde 1,5 mt. çapında yuvarlak tırhaz taşları kullanılmıştır. Bunlardan bir kısmı orijinal yuvasında olup, bir kısmı ise yerinden çıkarılmıştır. Giriş kısımların dar olması mekanlara girişi güçleştirmektedir. Odalar düzensiz dikdörtgene yakın veya yuvarlağa yakın oval biçimli olup, düzenli plan vermemektedir. Yer altı şehrini iç kısımlarına dar ve engebeli koridorla ulaşılmakta iç kısımlarda sığınıldığında kullanılan odalar ve su ihtiyacını karşılamak için açılmış, kayaya oyulmuş, görünen kısmı 8 metre derinliğinde olan kuyu yer alır. Kuyunun ağız kısmı suyu alabilmek için derin niş şeklinde açılmıştır. Kare şeklinde olan kuyu temizleyebilmek için içine inme amacına yönelik ayak basma yerleri açılmıştır. Yer altı şehri içerisinde bulunan mekanların birbirine bağlantısı dışında kapatılmış veya duvar ile örülmüş gezilemeyen çok sayıda bölümünün var olabileceğini gösteren kısımlar tespit edilmiştir.

Ozancık Yer Altı Şehri

Aksaray İli, Ortakmöy İlçesi Ozancık Kasabası sınırları içerisinde yer alan Yeraltı şehri Bizans dönemi yapılarındandır.
Ersele höyüğünün güneyinde, kırk gözler mevkii yaklaşık 2,5 kilometre karelik bir alana yayılmış, mülkiyeti köy tüzel kişiliğine ait olup, halen mera işlevi görmektedir. Üst kısımda mezarlık alanı vardır. En az 7 tane girişi tespit edilmiştir. Çevresinde ve iç kısımlarda bulunan havalandırma bacalarından buranın en az 5 katlı bir yeraltı şehri olabileceği sanılmaktadır. Kapladığı alan itibarı ile çok büyük bir yerleşim alanına sahiptir. Şehrin içinde karakteristik tırhaz taşları ve mekanlar, depo odaları ve kurumuş su yolları çevresinde stilize mezar kabartmaları vardır.

KİLİSELER

Ağaçaltı Kilisesi (Daniel Pantonassa)

Ihlara Vadisi içerisinde vadiye giriş merdivenlerinin güney kısmındadır. Serbest haç planlıdır. Merkez mekanı yüksek kasnaklı bir kubbeyle, haç kolları beşik tonozla örtülüdür. Preikonaklast teknikle yapılan ve IX-XI yy. arasına tarihlenen freskolarda, Müjde, vahiy ziyaret, doğum,Daniel Aslanlar Çukurunda,Koimesis, Mısır’a Göç , Hz.İsa’nın vaftiz ve Hz. Meryem’in ölümü sahneleri işlenmiştir. Kubbede ise İsa’nın göğe çıkışı sahnesi yer alır.

Ala Kilise

Köyün kuzeyinde ve vadinin doğu yamacında kayaya oyulmuş bir kilisedir. Hristiyanlığın serbest bir hale gelmesinden sonra yapılmıştır. Cephesinin üst kısmında Havarilerin ve azizlerin resimleri yer almaktadır.
Kiliseyi üç kubbe örter. Duvarları ve örtü sistemini kaplayan freskolar kısmen harap olmuştur. Doğum, anastasis, Kudüs’e giriş, Mısırlı Meryem’in takdis edilmesi gibi tasvirler yer almaktadır.

Bahattin Samanlığı Kilisesi

Kiliseye, burayı samanlık olarak kullanan kişinin adı, yöre halkı tarafından verilmiştir. Irmağın batı yakasında, Belisırma Köyü karşısındaki kayalıklardadır. Kilise tek nefli, uzunlamasına dikdörtgen planlıdır. Freskleri 10. 11. Yüzyıllar arasına tarihlenmektedir.
Sahneler: Müjde, Ziyaret, Su Deneyi, Doğum, Üç Müneccimin Tapınması, Yusuf’un Rüyası, Mabede Takdim, Son Akşam Yemeği, İhanet, İsa Çarmıhta, Anastasis.

Direkli Kilise

Bahattin Samanlığı Kilisesi’nin, 50 metre kuzeyinde yer almaktadır. Belisırma Köyü’nün karşısındaki kayalara oyulmuştur. Merkezi kubbe ve üç mihraptan oluşan kilise, haç şeklinde olup, 6 direk üstüne oturmaktadır. Kilisenin içindeki kapıdan keşişlerin türbelerine ve kilisedeki görevlilerin ikametgahlarına gidilmektedir. Kilise üstündeki sütunlarda ikişer sıra halinde resimler vardır. Azizlerin ve Havarilerin iki taraflarında Yunanca kitabeler görülür. Bir manastır kilisesi olup,XI. ve XIII. yy. arasına tarihlenmektedir.

Eğritaş Kilisesi

Tek nefli ve uzunlamasına dikdörtgen planlıdır. beşik tonozlu yapının batısında, mezar odalarına bağlanan ayrı bir mekan bulunmaktadır. Geniş İsa siklusu, IX.yy.’ın sonuna veya XI. yy. a tarihlenmektedir. Çok büyük bir tapınak ve vadinin en eski yapılarından olduğu anlaşılan kilisenin Meryem’e ithaf edildiği doğu duvarındaki bir kitabede belirtilmiştir. İki melek arasına tahta oturan İsa,Müjde,Ziyaret, Su denemesi, Doğum, Hz.Yusuf’un rüyası, Mısır’a kaçış,vaftiz,Kudüs’e giriş… gibi tasvirin yer aldığı fresklerin oldukça yıpranmış olmalarına karşın, boyalarının çok renkli ve canlı oluşu dikkat çekmektedir.

Karagedik Kilisesi

Dik kayaya yaslanmış otlarla örtülü bir tepe üzerinde kurulmuştur. Belisırma Rumları buna (Saint Ermolaos) adını veriyorlardı. 11.asır Bizans üslubunda büyük bir kilisedir.Üzerine düşen kaya parçalarından çok zarar görmüştür. Çevresi daire teşkil edecek şekilde tertip edilmiştir.Yapılaşma aynen Çanlı Kiliseyi andırmaktadır. Kubbeyi tutan kemerler pantatife dayanmaktadır. Bunlar İstanbul tesirinin özellikleridir. Yapı duvarlarında az da olsa freskli resimler vardır. Burada Saint George’nin şehit edilmesinden bazı resimlerin izleri kalmıştır. Bilhassa “George kralın huzurunda ve işkence çarhı” güneydoğudaki yani hücrelerin kuzey duvarlarında görülebilir. Bu hücrenin doğu kanadını birleştiren geçidin kemeri azizlerin resimleri ile süslenmiştir. Bu resimlerin üslubu Bizans özelliğini gösterir. Sanat seviyesi ortadadır. Kumaş resimleri acemice çizilmiştir.

Pürenliseki Kilisesi

Ağaçaltı Kilisesi ile aynı istikamettedir. Ihlara’ya doğru yaklaşık 300m. mesafededir. Irmak seviyesinden 30m. kadar yukarıdadır. Çevresinde yetişen püren isimli ot nedeniyle yöre halkı tarafından bu ad verilmiştir.
Kayaya oyulmuş dört bölümden oluşmaktadır. Narteks zemininde mezarlar mevcuttur. Freskolar X. yy. başı ile XII. yy. arasına tarihlenmektedir. Peygamberlerin kehaneti, Meryem ve psikoposlar,müjde,ziyaret,çobanların tapınması gibi,İsa’nın çocukluğu ve İncil’den çeşitli sahneleri konu alan tasvirleri önemlidir.

Saint Georges Kilisesi (Kırkdamaltı Kilisesi)

Bölgedeki en yüksek kilise olup, Belisırma’da yer alan bu kilise, Amirarzes Basileios ve eşi Tamara tarfından yaptırılmıştır. 1283-1295 yılları arasında dekore edilmiştir. Bir apsisli bazilikal planlı bir kilisedir. Yunanca bir kitabe kilisenin tüm çevresini dolanmaktadır. Kilisedeki fresklerde incilin hikaye ettiği tüm konular ile Selçuklu Sultanı II. Mesud’un resmi tasvir edilmiştir. Giriş bölümünü oluşturan mekan kayanın bir bölümünün kopması sonucu tahrip olmuştur.
Sahneler: Deisis, Adak, St. Georges’a Dua, Meryem’in Ölümü, İsa’nın Göğe Çıkışı, Metamorfosis (Suretin Değişmesi).

Selime Katedrali

Kayalara oyulmuş yüksek bir yerde olan Katedral içinde iki sıra halinde sütunlar mevcuttur. Bu sütunlar Katedrali üç sahana ayırmıştır.
Üç nefli bazilikal planlı kilisesi, bölgedeki bu plan tipinin tek temsilcisidir. Manastır, 8. İle 9. yüzyıl veya 10. yüzyıla, kilisedeki figürlü freskler, 10. yüzyıl sonu ile 11. yüzyıl başlarına tarihlenmektedir.
Sahneler: İsa’nın Göğe Çıkışı, Müjde, doğum, Üç Müneccimin Tapınması, Çocukların Öldürülmesi, Mısır’a Kaçış, Elizabet’in Takip Edilmesi, Vaftiz, Meryem’in İlk Yedi Adımı, Meryem’in Mabede Takdimi, Koimesis, Piskopos tasvirleri yer almaktadır.

Sümbüllü Kilise

Vadinin sol tarafında yer alan yapıya adını, çevresinde yetişen sümbül çiçeklerinden dolayı yöre halkı vermiştir. Irmak seviyesinden 20m yukarıda ve Manastır mekanları iki kat halinde kaya kütlesine oyulmuştur. Altta kilise vardır. Freskler X. yy. başı ile XI. yy. veya XII. yy. ın başına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Apsis kubbesinde, Mikael ve Cebrail arasında Meryem, Müjde, Koimesis (Meryem’in Ölümü), İsa’nın Mabede Takdimi, kubbede Pantokrator (Dünyanın Hakimi) İsa, Fırında Üç İbrani Genci ve Azizler.

Yılanlı Kilise

Kol uzunlukları geniş serbest haç biçimindedir. Kilisenin güneyinde yer alan dehlizden beşik tonozlu nartekse geçilir. Kuzeyindeki ve güneyindeki dar haç kolları,tavanı kabartma bir haçla bezeli merkez mekanı çevreler. Freskolar IX. yy.’ ın birinci yarısı ile XII. yy. arasına tarihlenmektedir. Çarmıhta İsa, Kudüs’e giriş, Mısırlı Meryem’in gömülmesi, ziyaret gibi tasvirler vardır.

Kokar Kilise

Haç planlı ve tek katlıdır. IX. yy. ın sonuna ve XI. yy. ın ikinci yarısına tarihlenen freskolarındaki konular oldukça zengindir. Son yemek,çarmıha gerilme,Mesihin defnedilişi ,göğe çekilme,havarilerin görevleri…. gibi zaman zaman konu bütünlüğü gösteren tasvirleri ilginçtir. Kilisenin iki mezar odasındaki süslemeler kırmızı boya ile yapılmış ilk örneklerdir.

Kale Manastırı Kilisesi

Kapadokya’daki dini kuruluşların en büyüklerindendir. Manastır VIII.yy. ile XI. yy, kilisedeki figürlü freskolar ise X. yy. sonu ile XI. yy. başları arasına tarihlenmektedir. İsa’nın göğe çıkışı, Müjde, Meryem gibi tasvirler vardır.

Kilise Cami (Aziz Gregorius Kilisesi)

Güzelyurt ilçe merkezindeki Hıristiyanlık dönemi eserlerinden olup, Ortodoks alemi için büyük önem taşımaktadır. M.S. 385 yılında kapalı haç planında inşa edilmiştir. Daha sonra çeşitli ilave ve tamiratlarla değişikliğe uğrayan kilisenin, çan kulesi minare haline getirilerek camiye çevrilmiştir.

Aziz Anargiros Kilisesi

Güzelyurt ilçe merkezindedir. Kapalı haç planında olan kilise, kubbeleri ve kolonlorı dahil olmak üzere tümü kayaya oyularak yapılmıştır.
Kilise, son olarak 1884 yılında tamir görmüştür. Kubbesindeki 1887 tarihinden, fresklerinin onarımından üç yıl sonra yapıldığı anlaşılır. Günümüzde Vatikan’dan buraya gelip hacı olanlar vardır.
Aziz Anargiros’un yortu günü olan 1 Kasım günleri kilisede hastalar büyük bir tören düzenleyerek sabahlara kadar dua etmektedir.

Sivişli Kilise

Kasaba içinde kayadan oyma bir kilisedir. Kubbede, ortada Hz. İsa ile Hz. Meryem’in, kenarlarda havarilerin portreleri yer almaktadır.

Yüksek Kilise

Kızlar manastırı olarak bilinen kilise, dik kayalar üstüne taş oymadır. İl merkezine yaklaşık 3 km mesafededir.

Kızıl Kilise

Kırmızı kesme taştan yapıldığı için Kızıl Kilise adını almıştır. Kilise V.-VI. yüzyıla tarihlenmektedir.

Antik Nora Viranşehir

Aksaray’ın 30 km güneyinde Hasan Dağı’nın eteğinde kurulan kasaba, Roma ve Bizans döneminin önemli yerleşimlerindendir. Kasabada bugün bir çok kilise kalıntısı bulunmaktadır. Ayakta kalan yapılar Bizans devrine aittir. Bu kiliseler kısmen tahrip olmuşsa da çeşitli freskler halen göze çarpmaktadır.

CAMİLER VE TÜRBELER

Ulu Cami (Karamanoğlu Cami)

Yığma bir tepe üzerinde bulunan caminin kitabesinde, 1408-1409 yıllarında Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından Mimar Mehmet Firuz Bey’e yaptırıldığı yazılıdır.
Tipik bir Karamanoğlu eseri olan caminin en önemli özelliği; abanozdan yapılmış, Selçuklu devri ahşap işçiliğinin şaheser bir örneği olan minberidir.

Taptuk Emre Köyü ve Türbesi

Aksaray ilinin kuzeyinde 20 kilometre mesafede bulunan köy, küçük Ekecik Dağı’nın eteğinde kurulmuş olup Taptuk Emre’ye ait olduğu söylenmektedir.
Dağ eteğinin en üst kısmında ise son yıllarda yeniden çevre düzenlemesi yapılan cami ve türbe bulunmaktadır. Taptuk Emre’ye ait olduğu söylenen mezar bozulmadan üst kısmına taş sanduka yapılmıştır.

Yunus Emre Türbesi

Aksaray ilinin Ortaköy ilçe merkezine 20 km mesafede Reşadiye köyündedir. Türbenin bulunduğu tepe, halk tarafından ziyaret tepesi olarak bilinmektedir.

Selime Sultan Türbesi

Selime köyünde bulunan türbe, gerek mimari, gerekse dekoratif yönden erken devir özelliklerini göstermektedir. Türbede taş ve tuğla işçiliği iç içedir. Mimari stili ve malzemeleri yönünden XIII. yüzyılın başlarına tarihlenmektedir.

MEDRESELER

Zinciriye Medresesi

Aksaray İli, Merkez İlçe, Zincirli Mahallesinde “Zinciriye Medresesi” olarak bilinen Karamanoğullarından Yahşi Bey tarafından 14.yy. da yaptırılan bina içerisindedir. Mülkiyeti, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir. Müze Müdürlüğüne kira karşılığı tahsis edilmiştir.
Zinciriye Medresesi plan itibarıyla, kesme taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiş, dört eyvanlı, revaklı, üzeri tonoz ve kubbe ile örtülü 8 bölmeli, üstü açık avluludur. Giriş doğudaki Taç Kapıdan sağlanmaktadır. Bu kapı stalaktit ve mihrapçıklarla süslü, basık kemerlidir. Eyvanlar tonoz örtülü olup bitkisel ve geometrik motiflerle bezemelidir. Üstü açık avlunun etrafında revaklardan sonra tonoz örtülü, değişik büyüklükte 6 oda, batıdaki ana eyvanın Kuzey ve güneyinde ise üzeri kubbe ile kapatılmış 2 büyük oda mevcuttur.
20.yy başlarına kadar Medrese olarak işlevini sürdürmüş, 1940 yılından itibaren bir süre cezaevi olarak kullanılmıştır.
1969 yılından itibaren Müze olarak faaliyet gösteren Medrese, 1975 ve 1992- 93 yıllarında küçük çapta yapılan onarımlardan sonra 1997 yılında yeniden restorasyon geçirmiştir.
Medrese açık avlulu olup kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Dört eyvanlı, sekiz odalı plan şemasına sahiptir. Odalardan ikisi kubbe diğerleri beşik tonoz örtülüdür. Ana kapı doğu eyvanındadır. İki yanında mihrapçıklar yer almaktadır. Üzeri üçgen biçimli ve stalaktitlerle süslüdür.17.38×13.30 metre ölçülerinde olan avlunun üç tarafı revaklıdır. Revak 10 örme ayak üzerinde birbirine bağlanan 8kemerden meydana gelmiştir. Üzeri tuğla ile örülmüş beşik tonoz örtülüdür. Köşelere gelen kısımlarında küçük tuğla kubbeler yer almaktadır. Ana kapının karşısında yer alan batı eyvanı diğer eyvanlardan daha büyük ve zeminden 75 cm daha yüksektedir. Üzeri sivri beşik tonozla örtülmüştür. Eyvanda büyük bir kapı mevcuttur. Batı eyvanının güneyinde yer alan büyük oda kare planlı ve kubbe ile örtülüdür. Orijinali yıkılmış olan kubbe yeniden yapılmıştır. Tuğla ile örülmüş üzeri taş kaplanmıştır. Odanın kuzeyinde bulunan oda, kuzey duvarının 2.60 metre içeri çekilmesiyle daraltılmış ve üzeri elips kubbe ile örtülmüştür. Orijinal olan kubbe tuğla ile örülmüştür. Diğer odalar dikdörtgen planlı olup, üzerleri taş beşik tonoz ile örtülüdür. Giriş eyvanının yanlarında bulunan odalarda birer pencere mevcuttur.

KERVANSARAYLAR VE HANLAR

Sultanhanı

Konya-Aksaray yolu üzerinde Aksaray’dan 42 km. Aksaray iline bağlı Sultan Hanı Kasabası’nın içindedir Sultan Hanı’nın kitabelerinde çok açık bir şekilde I.Gıyaseddin Keyhüsrev oğlu I.Alaüddin Keykubat tarafından inşasına H.626 M.1228-29 yılında başlamak suretiyle yapılmış olduğu kesindir.
Sultan Hanı açık ve kapalı kısımları avlunun ortasında bulunan köşk mescidi ile “Sultan Hanı” tipindeki kervansarayların en büyüklerinden biridir. Yapının köşelerinde ve bütün duvarlarının dışında büyük sık istinat kuleleri inşa edilmiş yirmi dört adet payanda bulunmaktadır. Kervansarayın taç kapısının da bulunduğu kuzey-doğu cephesinde çapraz tonozla örtülü giriş eyvanının iki yanında birer kapı ile avluya açılan ve avluya paralel tonozlarla örtülü üç mekan daha mevcuttur. Avlunun kuzey batı cephesi avluya dik tonozlarla örtülü birbirine kemerlerle bağlı iki sıra ayağın meydana getirdiği bir revak şeklindedir. Açık kısım ortasında dört kalın ayağa oturan kemerler üzerine inşa edilmiş bir köşk mescit bulunan avlu ile etrafına dizilmiş çeşitli mekanlardan meydana gelmektedir. Açık bölümün kıble cephesinde her biri avluya dik beşik tonoz ile örtülü ve üç tanesi dışında diğerleri birer kapı ile avluya açılan dikdörtgen mekanlar sıralanmaktadır Kapalı kısım, giriş yönünde uzanan tonoz örtülü bir orta sahın ile buna dik olarak örülmüş tonozlarla örtülü dokuz adet enine sahından meydana gelmektedir. Bu sahınlardan ortadaki diğerlerinden daha geniş olup, orta sahınla kesiştiği yerde ışıklık yer almaktadır.
Kesme taş malzemeyle, yığma duvar tekniğinde inşa edilen yapının mermer giriş portali, cephe köşelerinde yükselen iki kule arasında, oldukça ihtişamlı görülmektedir. Portal dört bordürden oluşmaktadır. İlk çerçeve çeşitli şekiller yapan kırık hatlardandır. İkinci ince çerçeve, uzun kenara paralel rastlayan her dirseğin bir yuvarlak ilmik atıp devam etmesidir. Üçüncü olarak bir kaval silme bulunur ki üzeri zigzaglarla enine yivlenmiştir. Dördüncü çerçevede ise dalgalı ince yivlerden meydana gelen bir zemin üzerinde palmetlerin oluşturduğu bir friz vardır. En geniş çerçevede 10-12-16 kollu yıldızlar yer almaktadır. İç yan nişler birer portal mahiyetindedir. Kemer çift renkli taşlardan ve yuvarlaktır. Yuvarlak kemerin üstünde iki renkli taşlardan Suriye düğümü yer alır. İç portal denilen iç avludan kapalı kısma açılan ikinci bir portalde, çerçeve dört bordürden ibarettir. Bunların ikisi, esas geniş tezyinat şeridini iki yanından takip etmektedir. En dışta iri bir geçmeden sonra, zigzag silmelerin daha zengin bir şekli gelmektedir Avlunun ortasında dört kemer üstündeki köşk mescitte, dört kemeri takip eden tezyini şeritler ve cephelerin çevresini dolaşan çerçeveler görülmektedir.

Alayhan

Aksaray-Nevşehir-Kayseri yolu üzerinde aynı adı taşıyan köyün 3 km. doğusundaki Han Yaylası’nda bulunmaktadır.
Sağ ve solda yedişer bölümden oluştuğu, kemer ve kemer tırnaklarının kalıntılarından anlaşılmaktadır.bütün kubbeler tonozlar ve hanın üzerinde bulunan gözetleme kulesi yıkılmıştır. Ayakta kalan kısımlardaki izlerden anlaşıldığına göre, yapı girişten itibaren sağ ve sol taraflarda birbirine yarım daire kemerlerle bağlı, ikişer ayak olmak üzere derinlemesine 6 sıra halinde 24 ayaktan oluşmaktadır.
Moloz taşla yığma olarak inşa edilen yapı, düzgün kesme taş ile kaplanmıştır. Taç kapı sade bir şekilde tezyin edilmiştir. Taç kapının en dışında tezyinatsız geniş bir şerit yer almaktadır. ikinci şeritte, sade bir zigzag bulunmaktadır. İç içe iki sekizgenin meydana getirdiği küçük bir yıldız motifi, taç kapının asıl tezyinatını oluşturmaktadır. Aynı desen daha küçük bir düzenlemeyle kemerde de tekrar edilmiştir. Kemerin sağ tarafonda bir kitabe mevcuttur. kilit taşı hizasında, tek başlı, çift gövdeli bir aslan figürü yer almaktadır.
Kitabesinde yapılış tarihi tespit edilemeyen kervansarayın, tarihlendirilmesinde çeşitli ipuçları vardır. Süsleme özellikleri ve eski kaynaklarda geçen ismi çeşitli ipuçları vermektedir.
Bu bilgi ve görüşlerin ışığında 12. yy.’ın son yıllarında veya 13.yy. başlarında yaptırıldığı düşünülmektedir. Yapının kaç kez onarıldığı konusunda bilgi sahibi olunamamaktadır. Aksaray-Nevşehir karayolu kenarında bulunan kervansaray, çok harap durumdadır. Karayolu yapıyı ikiye bölerek tam ortadan geçmiştir. Kalıntıları yolun diğer yanından görülmektedir. Kalanların bir kısmı da rüzgar ve nem etkisi ile bozulmuştur. Yapının yıkıntıları zemini doldurmuştur.

Ağzıkarahan

Aksaray-Nevşehir karayolunun 15.km.’sindedir. Kervansaray açık ve kapalı kısımları ve açık kısmın ortasında bulunan köşk mescidi ile “Sultan Han” tipindedir.
Eski kaynaklarda Hoca Mes’ud Ribatı olarak geçen kervansarayın bugün kullanılan Ağzıkara Han adı, oldukça yenidir ve adını yakınındaki köyden almaktadır. Yapıya özel yuvaları içinde bulunan, iki kitabesinde belirtildiği üzere H.628-M.1231 ile H.637-M.1239-40 yılları arasında Selçuklu sultanları I.Alaaddin Keykubat (M.1219-1236) ile oğlu II.Gıyaseddin Keyhüsrev (M.1236-1246)’in hükümdarlık günlerinde inşa edilmiştir.
Giriş kapısı, kervansarayın ekseni ve kapalı kısım girişi ile aynı doğrultuda değildir. Yapının köşelerinde ve taç kapının olduğu güney-batı duvarı hariç, diğer kenarlarında 14 adet ağırlık kulesi şeklinde payandalar bulunmaktadır.
Taç kapının eyvanı kuzey-doğu duvarında bulunan eyvanın karşısına isabet etmektedir. Avlunun güney-batı duvarının taç kapıdan sonraki kısmında ise avlu yönleri açık tonoz ile örtülü üç küçük mekan ve bunların arkasına rastlayan yine tonoz ile örtülü bir diğer mekan bulunmaktadır. Kapıdan hanın yolcularının konaklayacakları ve eşyasını muhafaza edeceği odaların,ve revakların bulunduğu yere girilmektedir. Yolcuların abdest alacakları abdestlik sağ kısmın sonundadır.
Kapalı kısımda giriş istikametinde tonoz ile örtülü orta sahın, yanlarda ise buna dik beşik tonoz ile örtülü enine 6 sahın bulunmaktadır. Ortasında aydınlık açıklığı yer almaktadır. Birbirine kemerlerle bağlı dört ayak üzerine oturan köşk mescit, avlunun ortasındadır. Mescidin kapısı kuzey-batı yönünde olup, buraya iki yandan merdivenlerle çıkılmaktadır. Merdivenlerin altı mukarnaslıdır.
Kesme taştan inşa edilmiş yapının tezyinatı, güney-batı duvarındaki ana taç kapı ile avludan kapalı kısma girilen taç kapı üzerinde toplanmıştır. Dış portal, iç portal ve mescit tezyinatları ile ayrıntılı bir düzenleme gösterir. Ancak burada iç portalle dış portalin aynı eksen üzerinde bulunmaması tezyini birliği dağıtmış gibi görünmektedir. Dış portalde 4 çerçeve görülmektedir. En geniş çerçevede 9-10-12 kollu yıldızlar bulunmaktadır. Yarım kubbecik 9 sıra mukarnaslıdır. Kuvvetli bir gölge-ışık tesiri oluşturulmuştur. Kemer üzerinde kitabe bulunmaktadır. İç portalde 3 sıra bordür görülür. Esas bordürde 10 kollu yıldızlar yer almaktadır. Ortalarında rozetler bulunur.
Avlunun ortasında Sultan Han’ınkine benzeyen bir köşk mescit vardır. Çok iyi durumdadır, fakat tezyinatı çok azdır. Han, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1967’de tamir edilmeye çalışılmış ancak yarım bırakılmıştır. Yapı bütünüyle ayaktadır.

Ak Han

Aksaray’la Sultanhanı arasında Aksaray-Konya şosesinin, Konya’ya giderken solundadır. Yapı şu an mevcut olmadığından bilgi edinilememektedir. Dönemin diğer yapılarına uygun olarak kesme taş malzemeyle, yığma duvar tekniği kullanılarak inşa edilmiş olmalıdır.
Yapı bugün Ak Han adı ile anılmakta ise de, eski kaynaklarda bu isimle bir kervansaraydan bahsedilmemektedir. Buna karşılık kaynaklarda Kılıçarslan Hanı veya Kılıçarslan Ribatı adına rastlanmaktadır. Bu durumda kervansarayın II. Kılıçarslan’ın hükümdarlık yıllarına rastlayan M.S 1156-1192 tarihleri arasında yapıldığı düşünülebilir.
Yapının kitabesi kaybolmuştur. Bugün kervansaraydan 4 -4,5 m. yüksekliğinde, üzerinde tek bir kesme taş hariç, bütün kesme taş kaplamaları sökülmüş bir duvar parçası kalmıştır.
Han son yıllarda yakın köylerin taş ocağı haline gelmiştir. Taşların bir kısmı okul yaptırma bahanesiyle Amarat Köyü’ne nakledilmiştir. Köy ağasının kendine de bir ev yaptırdığı bilinmektedir. Bir kısmı da Cumhuriyet devrinde önünden geçen yolun kaldırımlarında kullanılmıştır. Hanın yeri tarla haline getirilmiştir. Binanın yığma sütununun haricindeki geri kalan kısımlar yıkılmıştır. Buna rağmen bazı kısımlarda duvar parçalarının izleri görülmektedir.
Aksaray-Nevşehir yolu üzerinde bulunan kervansaray Aksaray’a yaklaşık 21 km. mesafededir. Üzeri, enine ve boyuna yarım daire beşik tonozla örtülü dikdörtgen bir plana sahiptir. Yapının dar kenarı boyunca dörder, uzun kenarı boyunca altışar adet olmak üzere 24 yığma ayağı bulunmaktadır. Dar kenar boyunca yerleştirilmiş olan dörder ayak geniş ekseni boyunca uzanan yarım daire beşik tonoz örtülü beş sahın meydana getirmektedir Yanlarda bulunan ikişer sahın, girişte, ortada ve en sonda yarım daire beşik tonozla örtülü enine üç sahın ile kesilmektedir. Ortadaki boyuna sahın ile enine sahınlardan, ortada olanların kesiştikleri yerde, yani yapının tam ortasında kubbe ile örtülü aydınlık feneri yer almaktadır.
Yığma olarak inşa edilmiş olan yapının duvarları, moloz olup, kesme taş ile kaplıdır. Tezyinat olarak sütunlar üzerinde iki tane rozete rastlanmıştır.
Taç kapısı ve ön cephesi yıkık olan yapının kitabesi yoktur. Çay Han ile benzerliğinden dolayı aynı tarihlerde yapılmış olabileceği düşünülmektedir. (M.1264-1283)
Kitabesi bulunmadığından yapanı, yaptıranı ve yapılış tarihi belli olmayan yapının girişi ve ön kısmı tamamen yıkık diğer kısımlar da çok harap durumdadır. Yapı yakınında bulunan köylerin ağılı olarak kullanılmaktadır. Yıkılmış olan yapının duvarlarına ait kesme taşlar yok olmuştur. Hayvanların kaçmasını önlemek için, yapının ayaklarının arası doldurulmuştur.

Kılıçarslan Hanı

Şehir merkezinde, Zinciriye Medresesi ile, Ulu Cami arasındadır. Yapı dikdörtgen şeklindeki avlusunun çevresine ve güney yönündeki kenarın dış yüzeyine sıralanmış hücrelerden meydana gelmektedir. Hanın, doğu, batı ve güney yönüne birer giriş kapısı vardır. İsminden dolayı II. Kılıçarslan zamanında yapılmış olması muhtemeldir. Yapı pek çok kez tamir geçirmiştir. Belediye tarafından 1945’de geniş çapta tamir edildiği bu tamirden önce yapının iki katlı olduğu ancak harap durumdaki üst katın yıktırıldığı bilinmektedir. 1985’te belediyece alınan bir kararla yıkılarak yerine Belediye İş Hanı inşa edilmiştir.

KÖPRÜLER

Kalanlar Köprüsü

Dört gözlü köprünün Selçuklu eseri olduğu tahmin ediliyor. 36 m. uzunluğundadır. Suyun geliş tarafındaki güzün ortak ayaklarına konan payandalar suların getirdiği ağaç dallarının ve otların takılarak gözleri kapatmamaları için yapılmıştır. Sultan II. Abdülhamid’in Seraskeri Hacı Ali Paşa köprüyü onartmış ve ayaklarını takviye etmiştir. Bu köprü ile beraber Başköprü ve Debbağlar köprüsünü de takviye ettirmiştir.

Başköprü

Bu köprü Uluırmak üzerindeki ikinci köprüdür.iki küçük bir büyük gözlüdür. Kitabesi yoktur. Önceleri Hasan Rıza Camii, adını taşırken Perek Zade İbrahim Efendi tarafından yenilenen ve kendi adıyla anılan camiin önünden karşıya kurulmuştur. Evliya Çelebi Seyahatnamede Sultan Alaaddin zamanında yapıldığını kaydetmektedir. Yapım tekniği incelendiğinde bu eser Selçuklular dönemine aittir.

Share this article :

Yorum Gönder

 
TOP
©. TÜRKİYE -
-