GOOGLE+

Home » » BALIKESİR

BALIKESİR

Rate it :


BALIKESİR:


TARİHİ



Tarih Öncesi Dönem

Balıkesir ili genelindeki pekçok höyük, mağara ve düz yerleşim yerlerinde yapılan araştırmalarda bu topraklara M.Ö. 8000-3000 yılları arası yerleşildiği ortaya çıkmıştır. Havran’a 8 km. mesafedeki İnboğazı mağaralarında Paleolitik, Neolitik ve Kalkolitik devirlerinden kalma kalıntılar bulunmuştur. Babaköy (Başpınar) kazılarında, Yortan mezarlığında, Ayvalık Dikili yolu üzerindeki Kaymak Tepe’de Bakır Çağı’na ait kalıntılar ve yerleşim yerleri bulunmuştur. Bu bölgede ilk defa adı geçen şehir Agiros (Achiraus)’dur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra bölgede Karesi Beyliği kurulmuş, ardından bölge Osmanlı Devleti’nin eline geçmiştir.balikesir_antandros_1
ANTİK ÇAĞLAR
Balıkesir ilinin bulunduğu bölgenin adı eski çağlarda Misya’dır. Bu kelimenin Lidya dilindeki anlamı Kayın Ağacı ‘dır. Bölgenin sınırları zamanla çeşitli değişikliklere uğramış olup, kuzeyde Marmara Denizi, batıda Çanakkale Boğazı ve Ege Denizi, doğuda Atranos Çayı ve güneyde de Lidya ile çevrilmiştir. Keşiş Dağından itibaren Marmara Denizi sahilini takiben Çanakkale Boğazı’na kadar olan kısıma Küçük Misya, geri kalan kısma ise Büyük Misya denilmiştir. Büyük Misya; Pergam (Bergama), Adramitiyum (Edremit), Arjiza (Balya-Pazarköy), Assos (Behramkale), Teruvad (Truvada), Gargar, Antandos (Avcılar civarı), Belodos (Dursunbey) ve Adriyanatere (Balıkesir) şehirlerinden oluşmaktadır. Küçük Misya ise Sizik (Belkız), Lâmpesak (Lapseki), Perkot (Bergoz), Abidus, Milotopolis (Mihaliç), Apoloni, Periyapos (Kara Biga), Pemaninos (Eski Manyas), Artemea (Gönen), Zeleya (Sarıköy), Artas (Erdek) ve Panormos (Bandırma) şehirlerinden oluşmaktadır.
M.Ö. 3000-1200 yılları arasında bu bölgede farklı diller konuşan Pelasg ve Leleg kolonileri kurulmuştur. Bu bölgede yaşayan Misyalıların soyu da Pelasglardan gelmektedir. Misyalılar bu bölgeye geldiklerinde Bitinyalıları yendikten sonra Misya’ya hakim olmuşlardır. Serbest yaşamayı sevdikleri için şehir kurmamışlardır.
M.Ö. 1120’lerde Hitit kralı IV. Tuthalya devrinde, Misya Hitit egemenliğine girmiştir. Hititler bölge için Assuva adını kullanmıştır. M.Ö. 1200 yıllarında Akalar ile Troya arasında çıkan ve dokuz yıl süren Truva Savaşı’nda, başlarında Khromis ve bilici Ennomos bulunan Misyalılar Troya’yı destekleyerek Troya’nın egemenliğine girmişlerdir. Troya’nın dağılmasından sonra Misya, Lidya egemenliğine girmiştir.
M.Ö. 546 yılında, Büyük Kiros ve halefleri zamanında Misya, Ahameniş İmparatorluğu’na dahil olmuştur. Büyük İskender M.Ö. 334 yılında Biga Çayı civarında Ahameniş İmparatorluğu ile yaptığı Granikos Savaşı’nı kazanarak Misya’yı ele geçirmiştir. Bu tarihten sonra Misya halkı paralı asker olarak ün kazanmıştır. O dönemde Mısır ordusunda bile Misya süvari birliği vardır. İskender’in ölümünden sonra kumandanları birbirleri ile savaşmıştır. Savaş sonunda Misya’yı Lisimakus ele geçirmiştir. O da Korupedyon Savaşı’nda I. Selevkos Nikator tarafından öldürülmüştür. Misya, Nikator’un eline geçse de Lisimakus’un emrinde çalışmış Paflagonyalı Fletairos, Bergama’yı ele geçirmiş, Misya’ın bir kısmına da egemen olmuştur. Fletairos’dan sonra yeğeni I. Eumenes geçmiştir. M.Ö. 278 yıllarında Galyalılar Misya’ya gelmiştir. I. Eumenes’den sonra Bergama Krallığı’nın başına geçen I. Attalos, Misya’nın geri kalan kısmını da ele geçirmiştir. Bergama Krallığı egemenliğinde Misya ekonomik yönden rahat bir dönem yaşamıştır. M.Ö. 133 yılında Misya, Bergama kralı III. Attalos’un vasiyeti ile Roma İmparatorluğu hakimiyetine geçmiştir.Kyzikos-antik-kenti-1
ROMA ve BİZANS DÖNEMİ
Misya Roma egemenliğine girdikten sonra M.Ö. 133 yılında konsül Manius Aquillius tarafından Roma’ya bağlı Asya Eyaleti kurulmuş ve Misya’nın bir kısmı bu eyalete bağlanmıştır. Romalılar Misya’yı, uzun süre vergi ve kölelikle sömürmüş ve baskı altında tutmuşlardır. Bunlara karşı halkın da desteklediği Pontus kralı VI. Mithridates’in başlattığı hareket başarılı olduysa da çok uzun sürmemiş ve M.Ö. 85 yılında bölge tekrar tamamen Roma idaresine girmiştir.
Kavimler Göçü’nün etkisi nedeniyle M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu doğu ve batı diye ikiye ayrılmış ve Misya yeni kurulan Doğu Roma İmparatorluğu’un yani Bizans’ın egemenliğine girmiştir. Misya topraklarının büyük bir kısmı Bizans egemenliği döneminde Opsikion Theması’nda yer almıştır. 675 yılında İstanbul Kuşatması sırasında Araplar, Misya’ya saldırmışlardır. 716-718 yıllarındaki İkinci İstanbul Kuşatması’nda Suriye sahillerinden hareket eden Araplar, Bergama ve Edremit yörelerini yağmalamışlardır.
SELÇUKLULAR DÖNEMİ
1015 yılından itibaren Selçuklu Türkleri, Bizans İmparatorluğu egemenliğindeki Anadolu’da görülmeye başlamıştır. 1048 tarihli Pasinler Muharebesi ile Türklerin Anadolu’ya yaptığı akınlar hız kazanmıştır. 1071 tarihli Malazgirt Meydan Muharebesi’den sonra da Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başlamışlardır. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, İzmit çevresi ve Marmara sahillerinde Malazgirt Meydan Muharebesi’nden dört yıl sonra 1075 yılında İznik merkezli Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurmuştur. 1076 yılında da Misya’nın şehirlerinden Sizik ve Edincik’i ülkesine ilhak etmiştir. 1081 yılında Türkler nehir yolu ile Apollonia (Gölyazı)’ya gelen bir Bizans birliğini yok etmişlerdir. Fakat başka bir Bizans birliği Sizik ve Poimanenon (Manyas)’ı Türklerden geri almıştır. 1085 yılında Süleyman Şah doğudayken, ona bağlı emirlerinden biri olan İlhan Bey, kısa bir süre önce ellerinden çıkmış olan Sizik, Apollonia, Poimanenon ve Edincik’i geri almıştır.
1086 yılında Süleyman Şah’ın Halep’i kuşatması üzerine kardeşi Melikşah tarafından görevlendirilen Tutuş, Ayn Seylam (Ayn Selm veya Aynı Salem) mevkiinde Süleyman Şah’ı yenmiş, bunun üzerine Süleyman Şah, 5 Haziran 1086 tarihinde intihar etmiştir. Ardından vezir Ebu’l-Kasım devletin başına geçmiştir. Sizik’i üst edinerek Marmara sahillerinin hakimi olmuştur. 1090 yılında I. Aleksios Komnenos’un Eufuryanis Alexaders’ı göndermesiyle bölgede savaşlar olmuştur. Ebu’l-Kasım, Gemlik’i alarak burada gemiler yaptırmaya başlasa da burası Bizans’ın eline geçmiştir.
Ebu’l-Kasım’dan sonra Anadolu Selçuklu Sultanı olan I. Kılıç Arslan, Marmara kıyılarını ve Edremit Körfezi’ne kadar olan kısmı ülkesine ilhak etmiştir. Kılıç Arslan’ın kayınpederi İzmir Beyi Çaka Bey ise Edremit’den Abydos’a kadar olan kıyılar ile Sakız ve Midilli Adası’nı ele geçirmiştir. Fakat verilen bir ziyafette Kılıç Arslan tarafından öldürülmüştür. Kılıç Arslan, bölgeyi 1099 yılında gelen Haçlılar’a karşı savunmuştur. 1107 yılında Kılıç Arslan ölünce Türkler Batı Anadolu’dan çekilmek zorunda kalmştır. Misya’yı yeniden ele geçiren Bizanslılar, Marmara sahillerinde bulunan bütün Türkmenlere savaş açmışlardır. 1115 yılına kadar bölgede Türk-Bizans çekişmesi yaşanmıştır. 1175 yılında Eskişehir ovasında toplanan 100.000 çadır Türkmen’in bir kısmı bu bölgeye gelmiştir. 1206 yılında Türkmenler Misya kentlerine akın etmeye başlamış ve Bizans ahalisi bölgeyi terk ederek Türkmenler bölgeye yerleşmiştir. 1237 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Misya’daki uç beylerini teftiş etmiştir. 1280’li yıllarda, daha sonra Karesi Beyliği’ni kuracak olan ve soyu Danişmend Gazi’den gelen Karesi Bey, babası Kalemşah ve büyük bir Türkmen grubu Misya’ya gelmiştir. Bunların yayınında Germiyanoğlu Yakup Bey de vardır.
KARESİ BEYLİĞİ DÖNEMİ
Kara İsa adıyla da bilinen Karesi Bey, muhtemelen 1296-1297 yıllarında Erdek, Biga, Edremit, Bergama, Çanakkale hariç büyük Misya sahasını Germiyan kuvvetlerinin desteğiyle ele geçirmiştir. 1306 yılında (bu tarih kesin değil) bir grup Türkmen, Ece Halil önderliğinde Trakya üzerinden Karesi topraklarına gelmiştir. Karesi Bey’den sonra yerine oğlu olan Aclan Bey’in geçtiği söylense de Aclan Bey’in kimliği henüz netlik kazanmamıştır. Aclan Bey’in oğlu olduğu düşünülen Demirhan Bey hükümdar olduğu dönemde kardeşi Yahşi Bey de Bergama taraflarını yönetmektedir. Diğer kardeşi Dursun Bey ise Osmanlı hükümdarı Orhan Gazi’ye sığınmıştır. Dursun Bey, Orhan Gazi’ye Karesi Beyliği’ne saldırırsa Balıkesir, Edincik ve Bergamayı vereceğini ve kendininde sadece Kızılca Tuzla ile Makhram’ı alacağını söylemiştir. Makhram denilen yer ise Makhramion yani Behram Kale batı yakınında, Strabon’un andığı Tragasai Tuzlası’dır. Bu teklifin üzerine Orhan Gazi, Dursun Bey ile birlikte Balıkesir’e doğru gelmiştir. Orhan’ın hareketini duyan Demirhan Bey, Balıkesir’den Bergama’ya kaçmıştır. Burada Dursun Bey kaleden atılan bir ok yüzünden ölmüştür. Karesi’nin Osmanlı’ya ilhakı 1361 yılında Çanakkale’nin alınmasıyla tamamlanmıştır.Karesi ümerâsı, Osmanlı egemenliğine geçtikten sonra Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’ya Rumeli’ye geçişinin gerek hazırlık döneminde gerekse icraat sırasında yardım etmişler ve destek olmuşlardır.
OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİ
Karesi Beyliği’nin tarih sahnesinden çekilişi ve yerini henüz devlet olma aşamasında bulunan Osmanlı Beyliği’ne bırakışı, ileride güçlü bir devlet hâline gelecek olan Osmanlılar için askeri ve siyasi genişleme açısından önemli bir adım olmuştur.
Karesi, Osmanlı’ya ilhak olduktan sonra müstakil bir sancak yapılıp yönetimi Süleyman Gazi’ye verilmiştir. Yıldırım Bayezid, Saruhanoğulları Beyliği’ni 1390’da ele geçirdikten sonra Saruhan ve Karesi’yi birleştirerek oğlu Ertuğrul’a vermiş, daha sonra buranın yönetimine Bayezid’in oğullarından bir diğeri olan İsa Bey getirilmiştir. Bir süre sonra Saruhan ve Karesi tekrar ayrılmıştır. 1393 yılında Karesi Sancağı, aynı yıl kurulan Anadolu Eyaleti’ne bağlanmıştır. 1402 tarihli Ankara Muharebesi’nde Karesi kuvvetleri, Osmanlı büyük ordusunun sağ kolunda bulunmuştur. Yenilginin ardından Balıkesir ilinin bulunduğu bölge Timur ordusunun saldırılarına maruz kalmıştır. Timur’un kendilerine bağımsızlık verdiği öteki beylikler gibi Karesi Beyliği, yeniden bir canlanma dönemi yaşamamıştır.
Anadolu’nun genelinde yaşanan kıtlık, 1494 ile 1503 yılları arası Balıkesir ili genelinde de yaşanmıştır. 1525 yılından 1527 yılına kadar 3 mahsul yılında çekirge felaketi yaşanmıştır. 21 Eylül 1577 (H. 8 Recep 985) tarihinde ise bu yörede çok şiddetli bir deprem olmuştur. 1596’dan 1610’a kadar olan dönemde, Anadolu’daki Celali isyanları sonucu doğudan batıya doğru göç eden yörüklerin bir kısmı Balıkesir yöresine gelmiştir. 1816 yılına gelindiğinde Karesi Sancağı, Anadolu Eyaleti’nden ayrılarak kurulan Hüdavendigâr ve Kocaeli Eyaleti’ne bağlanmıştır. Ardından 1841 yılında, bu eyaletin yenilenmesiyle kurulan Hüdavendigâr Eyaleti’ne bağlanmıştır. Bu arada 1821 yılında Ayvalık Rumları, Yunan İsyanı’na katılmışlardır. Bunun üzerine Balıkesir Mutasarrıfı, bölgedeki konar göçer aşiretleri Rumların üzerine salmıştır. Bu aşiretler içinde en büyüğü başlarında Davasoğlu isimli biri bulunan Kepsut Çepnileri’dir. Ardından isyan bastırılmıştır.
1845 yılında Karesi ile Saruhan Sancağı’nın birleşmesiyle yeni bir eyalet kurulsa da bu eyalet 1847 yılında kaldırılmış, Karesi yeniden Hüdavendigâr Eyaleti’ne bağlanmıştır. 1867 yılında Hüdavendigâr, vilayet olmuştur. Karesi, 1881-1888 yılları arasında vilayet olmuştur. 29 Ocak 1898 tarihinde Balıkesir ilinde çok şiddetli bir deprem olmuştur. 1909 yılında Karesi, bağımsız bir sancak olmuştur.
KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİ
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanlar, 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’i işgal etmişlerdir. Ertesi gün İzmir’in işgali haberi telgraf ile Balıkesir’e de ulaşmıştır. 17 Mayıs günü Balıkesir şehrindeki Alaca Mescit’te toplantı yapılmasına karar verilmiş ve ertesi gün burada Vehbi (Bolak) Bey önderliğinde 41 kişiden oluşan Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti kurulmuştur. Yunan orduları, 29 Mayıs 1919 tarihinde Ayvalık taraflarına küçük bir çıkarma yapmışlardır. 26-31 Temmuz 1919 ve 16-22 Eylül tarihlerinde I. ve II. Balıkesir Kongreleri düzenlenmiş ve bölgede Kuvay-i Milliye birlikleri kurulmuştur. 22 Haziran 1920 tarihinde Yunan orduları Soma-Akhisar cephesine karşı taarruza geçmiştir. Bu cephenin dağılmasının ardından Yunan orduları, 30 Haziran 1920 tarihinde hem Balıkesir şehrini hem de Bigadiç’i ele geçirmişlerdir. 6 Eylül 1922 tarihinde Balıkesir işgalden kurtulmuştur.
CUMHURİYET DÖNEMİ
1923 yılında bütün sancakların il olmasıyla Karesi ili kurulmuştur. 1926 yılında ilin adı Balıkesir olmuştur. 15 Kasım 1942 tarihinde Balıkesir ilinde 7 şiddetinde deprem olmuştur. Bu depremin sonucunda büyük can ve mal kaybı yaşanmıştır. 1980 İhtilali sonucu 12 Eylül 1980 günü sabah saatlerinde ilde sıkı yönetim başlamış, 19 Temmuz 1984 günü saat 17.00’de sona ermiştir. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra dönemin Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, 19 Ağustos günü Marmara’da yeni bir depremin olabileceğini söylemesi üzerine aynı gün Balıkesir valisinin talimatı ile Balıkesir ilinde evler boşaltılmıştır.

TARİHİ YERLER

Daskyleion Antik Kenti


Bandırma’nın 30 km. güneyinde herkes tarafından bilinen kuş cennetine çok yakın Ergili Köyünün 2 km. doğusunda Kuş gölünün güney-doğu ucunda yer alıyor.
M.Ö. 7.y.y.da Daskylos adıyla bilinen ünlü Lydia Kralı’nın Sardis’ten hanedan kavgaları nedeniyle buraya gelmesiyle kent Daskyleion adını almıştır. Daskyleion’da doğan oğlu Gyges daha sonra Lydia’ya geri çağrılıyor. Gyges Lydia’ya kral olduktan sonra şehre Daskyleion deniliyor. Çünkü Daskyleion “Daskylos’un yeri anlamındadır. Bu ismi M.Ö.650 yıllarında almıştır.
Daskyleion’da Troya gibi erken dönem yerleşimlerinin olduğu kenttir. Bazı antik yazarlara göre M.Ö.12. yüzyılda Aoellerden bir grup Daskyleion’a gelip yerleşmişler, Ancak kenti daha önceki dönemlere (Kalkolitik döneme) götürecek buluntular yüzey araştırmalarında ele geçmiştir.
Bölgede ilk araştırmayı 1952 yılında Kurt Bittel yapmıştır. Antik metinlerin verdiği coğrafi bilgileri’de değerlendirerek Daskyleion’un bugünkü adı olan Hisartepeyi belirlemiştir. Daha sonra 1954 yılında Prof. Dr. Ekrem AKURGAL kazıya başlamıştır. 1960 yılına kadar devam eden kazı, 1988 yılında Prof Dr. Tomris BAKIR tarafından yeniden başlatılmıştır.
Kuş Cenneti (Paradeisos) ve Daskyleion, doğal ve tarihi çevre kavramında ele alınan bütünleşmiş iki olgudur. Doğa güzellikleri ve yörenin güçlü bir Jeopolitik konuma sahip olması nedeniyle Daskyleion kuş gölünün (Daskylitis) güneyine kurulmuştur.Çünkü tüm antik yazarlar Daskyleion ve Paradeisos’un güzelliğinden övgü ile bahsetmektedir. M.Ö.334 yılında Büyük İskender (Makedonyalı Alexandros) bir dünya imparatorluğu kurmuş olan Persleri ortadan kaldırmaya karar verdiği zaman Pers Satraplığı (Genel Valilik) merkezi olan Daskyleion’uda ününü ve güzelliğini duyduğu Paradeisos için ele geçirmeyi düşünmüştür.
Büyük İskenderden önceki dönemlerde de Trakya, Boğazlar, Marmara Denizi, Propontis ve Küçük Frigya bölgelerinin hem kontrolünü, hem de siyasi ve ekonomik yönetimini ellerinde tutma yetkisine önem vermiş devletler, Anadoludaki jeopolitik konumunun ciddiyeti nedeniyle Daskyleion’da her devirde etkin olan bir kale ve yerleşimin varlığını korumuşlardır. İşte bu amaca yönelik Daskyleion, sırayla Frig, Lydia, Akhaemenid, Makedonya ve Hatta Bizanslılar tarafından güçlü kale niteliği korunmuş bir merkez olarak özenle imar edilmiş, ekonomisi üst düzeyde tutulmuş ve ünlü idarecilerin yönetimine bırakılmıştır.
Daskyleionda yaşamış olan bu devletlere ait maddi kalıntılar yapılan arkeolojik kazılarda yavaş yavaş gün ışığına çıkartılmıştır.
Günümüzden yaklaşık beşbin yıl öncesine ait prehistorik çağlarda bu yöredeki yerleşimi kanıtlayan taş baltalar ve çakmak taşından dilgiler yanında M.Ö.1700-1800 yıllarına tarihlenen steatit’ten yapılmış bir babil ürünü silindir mühür, hem yörenin, hem de Anadolu’nun bu tarihlerde Ön Asya kültürleri ile olan ilişkilerine işaret etmektedir.
M.Ö.2.bin yılının ortalarından, 1.bin yılın başlarına kadar Batı Anadolu’nun tümünün yaşadığı ve nedeni bilinmeyen bir karanlık devrin arkasından M.Ö.1200 lerde Dorlar diye adlandırılan kavim kuzeyden önce kıta Yunanistan’a sonrada Trakya ve Boğazlar üzerinden geçerek Daskyleion’a gelmişler, ancak bu kavime ait herhangi bir buluntu ele geçmemiştir. Dor’lardan sonra ise Trakyadan Anadolu’ya göç eden Friglerin bu yörede yerleştiklerini gösteren hem yazılı belgeleri, hem de onların kullandıkları seramikler kazılarda gün ışığına çıkartılmıştır. Bir frig adak yazıtını içeren, kırık haliyle bile boyu bir metreyi geçen bir mermer blok Anadolu Eski Çağ tarihi coğrafyası ile birlikte frigya bölgesinin sınırlarını değiştirmiştir. Frigler daha sonraki yüzyıllarda Anadolu’nun içlerine yayılmışlar ama Daskyleion’da bazı frig soyluları Pers satrapları ile birlikte onların saraylarında yaşamışlardır. Bunu kanıtlayan bir buluntu da satrap sarayında ele geçen M.Ö.4.y.y. ortasına tarihlenen, üzerinde frig harfleri ile yazılmış bir kelimenin bulunduğu bir içki kasesidir.
Daskyleion’da yapılan kazılar neticesinde Lydia Kralı Daskylos’un içinde yaşadığı saraya ait duvar kalıntıları açığa çıkartılmıştır. Taş temel üzerine kerpiç duvarlardan oluşan saray duvarlarında üç evreli yanık tabakalar ele geçmiştir. M.Ö. 7.y.y. da batı Anadolu’nun tümü için büyük bir felaket sayılan Kimmer’ler diye anılan bir yabancı kavim tarafından yakılıp yıkıldığını göstermektedir.
Yine kazılar sonucu ortaya çıkartılan Daskylos saray temelinin ele geçtiği seviye ile uyumlu özel bir teknikle inşa edilmiş ve temelin altında yer alan atık su kanalı; 2700 yıl önce burada yaşayan insanların bilinçli olarak çevrelerine ve doğaya olan duyarlılıklarını göstermektedir. Düzgün işlenmiş plaka ile yan duvarları, tabanı ve üstü kapatılmıştır.

Antandros Antik Kenti


Antandros Antik Kenti, Edremit İlçesi Altınoluk Beldesi’ nin 4km. doğusunda, İda Dağı (Kazdağı) eteklerinde, Pelasg’lar tarafından kurulmuştur.Adramytteion (Burhaniye-Ören) – Assos (Behramkale) yolu üzerinde askeri bakımdan stratejik bir konuma sahip olan kentin, M.Ö. 10.yy’ da kurulduğu düşünülmekle birlikte, çok yakınında bulunan Assos’ un M.Ö.2.bin yıllarına kadar inen tarihinden Antandros’ un da bu tarihlerde iskan görmüş olması mümkün görülmektedir.
Antik yazar Strabon, Leleg kavminin Bababurnu’ ndan (Lekton) İda dağına kadar olan bölgede yerleştiklerini belirtmektedir. Önce Thrakialı Mysialılar’ ın yerleştiği bilinen bölge, M.Ö. 7.yy’da Limni üzerinden gelen Aioller tarafından iskan edilmiştir. Pelasgların da bu tarihlerde Antandros’a yerleştikleri antik kaynaklardan anlaşılmaktadır.
Antandros’un bir Pelasg kenti olduğunu, tarihteki Batı Anadolu İsyanı’ndan (M.Ö. 499-494) sonra Pers kralı Dareios’un komutanı Otoneis’in Antandros’u zapt ettiğini ve Kserkeses ordusunun Yunan seferine giderken kentin yanından geçtiğini Heredot’tan öğrenmekteyiz.
Anadolu’da araştırmalar yapan Henri Kiepert kitabında Antandros’un akropolünün Altınoluk – Avcılar arasında Yarmataş olarak bilinen 215km. rakımlı tepede bulunduğunu ve kentin doğuya doğru yayıldığını ifade etmektedir.
Kentin nekrolpolü ise Yarmataş Tepesi’nin 2km daha batısında yer almaktadır. Nekropol alanı inşai faaliyetler sırasında ortaya çıkmış ve 1989-1996 yılları arasında kurtarma kazıları yapılmıştır. 2001 yılında Balıkesir Müze Müdürlüğü Başkanlığı’nda ve Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Gürcan Polat’ın Bilimsel Danışmanlığı’nda başlatılan ve halen devam eden Müze kazılarında, M.Ö. 7-2.yy arasında kullanıldığı anlaşılan nekropolde, arazinin eğiminden faydalanılarak üst üste iki ve üç kat olarak yerleştirilen lahit mezarların yanı sıra kremasyon (ölü yakma) ve direk toprağa gömü şeklinde bir çok gömü yapıldığı görülmüştür. Bu mezarlardan çıkarılan mezar hediyeleri, Balıkesir Müzesi’nde sergilenmektedir.
Kaçak kazılar sonucu ortaya çıkan Roma dönemine ait bir taban mozaiği çevresinde yapılan sistemli kazılar sonucunda M.S.1.yy tarihlenen ve duvarlarında fresk bulunan, taban döşemeleri mozaikli bir zengin evi bulunmuştur.
Hadrian Tapınağı:

Kyzikos Kenti’nde ise şimdiye kadar tespit edilmiş dört tane tapınak vardır. Bunlardan en büyüğü ve en önemlisi Hadrian Tapınağı’ dır.
Kyzikos Antik Kenti’nin batısında konumlanan Hadrian Tapınağı, günümüzde Bandırma -Erdek karayolunun Düzler Mevkii’nde, karayolundan yaklaşık 300 m içeride yer almaktadır.
Tapınağın yapımına daha önce Tanrı Zeus adına başlanmış, ancak bitirilememiştir. M.S.123 yılında olan bir depremden sonra İmparator Hadrian’ ın kenti ziyaretinin ardından yapımına tekrar başlanır. Bitirilişi ise ancak Antoninler Dönemi’nde (M.S.138-197) gerçekleşir. Ancak M.S. 150-155 yılları arasındaki yeni bir depremde tapınakta büyük bir yıkım olur ve M.S. 167 yılında yeniden onarılır.
Antik dönemde dünyanın sekizinci harikası olarak listeye alınan tapınak, M.S. 6. y.y. daki depremden sonra kendi yazgısıyla başbaşa bırakılmıştır.
Amphitiyatro:
İki yamaç arasında bulunan bir dere vadisine inşa edilmiştir. Böylece oturma yerlerinin büyük bir kısmı doğal arazi üzerine yapılabilmiştir. Yalnız açık kalan her iki tarafa yer altı tonozları yapılmak zorundaydı. Böylece hem oturma sıraları için yer, hem de dere suyunun geçip gidebileceği tünel sağlanmış oldu.
Oval bir plana sahip olan amphitiyatroda dere suyunun yönünü değiştiren bir kanal mevcuttur. Bu kanalın suyunun amphitiyatronun etrafından geçmesini sağlayan bir bendi vardır. Böylece hem sudan kurtulmayı, hem de sudan yararlanmayı amaçlamışlardır.
Amphitiyatroların, gladyatör oyunlarından başka, su balesi ve deniz savaşı sahnelerinin temsil edilmesinde de kullanıldığı antik kaynaklardan anlaşılmıştır. Bunun için gerekli olan su, arenanın altından dere suyunun bentlerle biriktirilmesi ile sağlanmıştır.
Kyzikos Amphitiyatrosu’ nun uzunluk ve çapraz dış ölçüleri 180 x155 m’dir ve bu ölçülerle en büyük ve en ünlü amphitiyatrolar arasına girmektedir. Roma Colosseum’u Kyzikos Amphitiyatrosu’ nu önemsiz bir farkla geçmektedir.
Amphitiyatronun kesin yapım yılı bilinmemektedir. Ancak İmparator Hadrian zamanında M.S. 130 yıllarında yapılmaya başlandığı söylenebilir.
Tiyatro:
Kentin önemli yapılarından birisidir. Antik kaynaklar bu tiyatronun, Anadolu’daki diğer tiyatrolarla karşılaştırıldığında, büyüklük ve bezemelerinin güzelliğiyle önemli bir yere sahip olduğunu vurgular. Dıştan dışa yaklaşık 145 m. çapındaki tiyatronun orkestra kısmı 55 m. çapındadır. Oturma kısmının üst seviyesinin orkestradan yüksekliği 20 m. dir. Tiyatro Grek tiyatroları gibi tepenin eğimine yerleştirilmiş olup, günümüze gelen kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla anıtsal bir skene yapısına sahip olmalıydı.
Tiyatro tamamen defne ağaçları ve bodur çalılarla kaplıdır. Bu nedenle yaklaşık 20 000 kişi kapasiteli Kyzikos Tiyatrosu ile ilgili yeterli bilgiye sahip olabilmek ve tarihleme yapabilmek için, mutlaka bilimsel bir kazı yapılması gerekmektedir.

Ancyra Antik Kenti

Bigadiç İlçesi Hisar Köyü sınırları içinde kalan antik kent Roma dönemi termal yerleşim alanıdır.

Hadrianeia Antik Kenti

Dursunbeyİlçesi’nin kuzey batısında yer alan Roma dönemi yerleşim yeridir.

Astyra Antik Kenti

Edremit İlçesi Güre Beldesi sınırları içinde kalan antik yerleşim.

Thebe / Theb Antik Kenti

Havran İlçesi sınırları içinde yer alanantik yerleşim.

Arteka Antik Kenti

Erdek İlçesi Zeytinli Ada ve çevresinde klasik dönemde kurulmuş şehir.

Zeleia Antik Kenti

Gönen İlçesi Sarıköy Beldesi’nde Klasik dönemde kurulmuş şehir.

Perihharaxis Antik Kenti

Bugünkü Karacaören Köyü civarında Roma döneminde kurulmuş şehirdir.

Keraseion Antik Kenti

Savaştepe İlçesi sınırlarında yer alan yerleşim.

Attaneion Antik Kenti

Sındırgı İlçesi sınırları içinde yer alan antik yerleşim.

Plakia Antik Kenti

Bandırma İlçesi sınırları içinde yer alan antik yerleşim.

SİVİL MİMARİ

Saat Kulesi


Saat Kulesi 1829 yılında Girit’li Mehmet Paşa tarafından İstanbul Galata Kulesi’nin benzeri olarak silindir şeklinde yaptırılmış idi. 1897 yılındaki deprem nedeniyle yıkılınca, 1901 yılında bugünkü şekliyle yeniden yaptırılmıştır. Kare prizma şeklindeki bina, beyaz kesme taş ile yapılmış ve kabartma işçiliklerle de süslü hale getirilmiştir.En üst kat kubbe ile örtülmüş ve büyük bir çan eklenmiştir. Buranın hemen altındaki katta ise dört yöne de birer saat konmuştur.

Şadırvan


Saat kulesinin yakınında yer almaktadır. 1908 yılında Ömer Ali Bey zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Pembe granitten yedi sütuna oturan soğan şeklinde bir kubbe bulunmaktadır. Kemerlerle bağlı sütunların üzerinden yatay bir silme ve saçak yer almaktadır.

Pordoselene Kulesi


Ayvalık ilçesi sınırları içindedir. Pordoselene Uygarlığı’nın yeri olarak gösterilen Maden Adasının tepesindeki kuledir.

CAMİLER

Zağnos Paşa Camisi (Paşa Camisi) ve Külliyesi


Kentin merkezinde, Mustafa Fakıh Mahallesi’nde, çarşı içerisinde yer alır. Cami, türbe ve hahamdan oluşan bir külliye durumundadır. Fatih Sultan Mehmet’in vezirlerinden Zağnos Mehmed Paşa tarafından 1461’de yaptırılmıştır. Külliyeden sadece hamam orijinal durumunda günümüze gelebilmiştir. 1897 yılında yıkılan cami ve türbe 1908’de Balıkesir mutasarrıfı Ömer Ali Bey tarafından yeniden yaptırılmıştır.
Balıkesir’in en büyük camisi olup, kare plânlıdır. Düzgün yontma taş ve kesme taştan yapılmıştır. Ortada dört ayak üzerine oturtulmuş merkezi bir kubbe etrafında dört adet köşe kubbesi ve aralarında yarım daire tonozlar yerleştirilerek yapılmıştır. Caminin son cemaat yeri yoktur. İç bçlüme kuzey, doğu ve batıdaki çift kanatlı ahşap kapılarla girilir. Üç yanda da kapıların önünde dört köşeli mermer sütunların taşıdığı, ahşap tavanlı, kurşun kaplı, eğimli bir çatı ile örtülü sundurmalar yer almaktadır. Caminin ahşap kadınlar mahfili, kuzey koridoru boyunca uzanır. Ahşap yivli altı sütuna oturan mahfil, kafeslidir. Giriş kapısı dışarıdadır. Mihrap, son dönem Türk sanatı özelliklerini taşıyan en güzel örneklerdendir.
Minare caminin kuzeybatı köşesindedir. Balıkesir eşrafından Arabacıoğulları’ndan Hacı Hafız Efendi yaptırmıştır. Barok üslupta ve kesme taştandır. Merkezi kubbe 1897 depreminde yıkılmış,1902 tarihinde yeniden yapılmıştır. Kapı üzerinde Kelime-i Tevhid Ebced hesabı ile ilk inşaat tarihi olan h. 865 (1464) tarihi okunmaktadır. Cami avlusunda türbe, hazire ve şadırvan bulunmaktadır. 07.02.1923 tarihinde Atatürk bu camide ünlü hutbesini okutmuştur.
Batıda, minare kaidesinin hemen yanında muvakkithane yer almaktadır. Kesme taştan yapılmıştır. Caminin avlusunda, biri kuzeyde, diğeri batıda olmak üzere iki şadırvan bulunmaktadır. Kuzeydeki şadırvan on iki köşelidir. Mermer şadırvanın içi Paşa hamamından gelen su ile doludur. Ortasında mermerden, dilimli fıskiyesi vardır. Son yıllarda şadırvanın üstü beş sade sütuna oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Diğer şadırvan ise, caminin ikinci kez yapımında yapılmıştır. Biçimi ve örtüsü açısından kuzeydekinin aynıdır. Yalnız musluklu panolarda kabartma süsler vardır ve fıskiyesi farklıdır. Ayrıca caminin dışında, kuzeydoğu köşesinde, mermerden beş yüzlü bir şadırvan daha vardır. Her yüzünde, kemerler ile bağlanmış çift gömme sütunlar bulunmaktadır. Caminin avlusunun güneyinde, güneş saati vardır. Kısa ve kalın bir sütunun üzerine oturtulmuş bir tablada saat dilimleri işaretlenmiştir. Ortasında demir bir çubuk vardır. Saat demir çerçeveli olup dilimler silinmiştir.

Yıldırım Camisi (Eski Cami) ve Külliyesi


Yıldırım Mahallesi’nde yer alan Cami , Balıkesir’in en eski Osmanlı yapıtıdır. Yapım kitabesi bulunmamaktadır. Ancak çeşitli kaynaklardan ve vakfiyesinden 1388’de Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Oldukça büyük bir avlu içerisinde Medrese ve imaret ile birlikte külliye durumundadır. 1818’de ve 1897 depreminden sonra onarım görmüştür.
Caminin içi dikdörtgen planlı olup, beşer sütunlu iki diziyle üç nefe ayrılmıştır. Kaidesiz olarak konan bu devşirme sütunların başlıkları da devşirme malzemedendir. Altısı bizans, üçü Osmanlı üslubunda, biri de eski bir kaide biçimindedir. Camide çevredeki yıkıntılardan alınmış devşirme mimari parçalar kullanılmıştır. Duvarları geniş derzli kesme taştandır. Sadece batı duvarında tek sıra tuğla vardır. Dış yüzeylerde yer yer ilk yapının izlerine rastlansa da, genel görünümüyle Geç dönem özelliklerini taşımaktadır. Çatısı kiremitle örtülüdür. Yapının kıble yüzü diğer yüzler gibi sade olmakla birlikte, mihrabın iki yanında dikdörtgen pencerelerle bunların altında yuvarlak kemerli pencereleri bulunmaktadır. Batı cephesi daha hareketlidir. İki sıra halindeki pencerelerin alt sırada olanları orijinal olup, üst sıradaki yuvarlak kemerliler XIX.yüzyıl başlarındaki onarım sırasında yapılmıştır.
Caminin kuzey, doğu ve batı duvarlarında birer kapısı vardır. Kuzeyde bulunan, ahşap ve camekanlı son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Dikdörtgen söveli cümle kapısının iki yanındaki stalaktit başlıklı kalın dört köşe payelerin üstünde kesme taştan basık bir sivri kemer yer alır.Kemerin içinde kapı sövelerinin üstünde bulunan alınlıkta bir çerçeve biçiminde yazıt yeri bulunmakta ancak içi boştur.
Caminin batı duvarı ve buradaki giriş, kuzey girişine göre daha gösterişli yapılmıştır. Girişin üstü dört ahşap direğe oturan kiremit kaplı bir sundurma ile örtülmüştür. Bu bölümün ahşap tavanı oldukça süslü olup, ortada ampir bir göbek bulunmaktadır.
1897 depreminden sonra tavan yenilenmiştir. Mihrabın, dikdörtgen biçiminde duvarlardan dışarı taşan, kütlevi çerçeve bölümü de yenidir. Beş kenarlı mihrap nişinin kavsarası stalaktitlerle yukarı doğru daralmaktadır. Minber ahşaptır. Minaresi kuzeybatı köşesinde yer alır. Kesme taştan ve yenidir. Kare kaide üzerinde yükselen minare, silindirik gövdeli ve yivlidir. Gövde ile kaidenin birleştiği bölümde iki sıra bilezik vardır. Şerefenin altında da aynı biçimde bir bilezik bulunmaktadır.
Caminin avlusundaki şadırvan yenidir. Sekiz kenarlı memer havuzun her köşesinde yuvarlak gömme sütunlar yer alır. Üzeri beş direğe dayanan bir camekanla örtülüdür.
Caminin kuzeydoğu köşesindeki imaret (Misafirhane-Zaviye) cami ile birlikte XIV.yüzyılın sonunda yapılmıştır. Orijinal durumu ile günümüze kadar gelebilmiştir. İlk Osmanlı döneminde sık görülen zaviye camiler tipinin en basit örneğidir. Moloz taştan yapılmış duvarları kirpi saçaklarla tamamlanmıştır. Büyük bir niş içinde yer alan yay kemerli cümle kapısı üzerinde mermer bir yazıt bulunmaktadır. Kapıyı zengin bir silme çevrelemektedir. Kenarları düzgün tuğla kemerli, pencere açıklıkları örtülüdür. İçeride, orta mekanın iki yanında, daha alçakta zaviye odaları bulunmaktadır. Orta mekan ahşapla örtülü olup, yan mekânlar tonoz ile örtülmüştür. Bina dıştan kiremit çatı ile kaplıdır.
Cami avlusunda bulunan medrese 12 hücreli bir yapı olup, 1897 depreminden sonra yeniden yapılmıştır. Sadece dış duvarları orijinaldir.

Kasaplar Camisi


Kasaplar Mahallesi’nde bulunmaktadır. Kitabesine göre 1649 yılında yapılmış, depremlerden zarar görmüş, 1811, 1894 ve 1901 yıllarında onarılmıştır. Kare plânlı küçük bir cami olup, zemindeki klâsik tuğla döşemeler ilk yapıldığı dönemden kalmıştır.

Evliya Çelebi Cami (Lonca Cami)



Bigadiç Voyvodası Seyyid Hacı Hasar Ağa tarafından 1795’de yaptırılmıştır. Temeli ve minare kaidesi orijinaldir. Kayıtlarda caminin vakfı olarak; Balıkesir’de bir terzi dükkanı görülmektedir.

KİLİSELER

Aya Nikola (Taksiyarhis) Kilisesi


1873 yılında inşa edilen kilise; akmayan, işlemeli sarımsak taşlarıyla dikkati çeken Aşağı Çeşme sırasındadır. Bulunduğu yer, Hıristiyanlar ile Müslümanların birlikte yaşadığı kentin ilk mahallesidir. Çevresindeki sokak dokusu ve neo-klasik özellik taşıyan sivil mimari dokusu, tipik evleriyle bir bütünlük içindedir. Kilise; mimari özellikleri, içteki mermer işçiliği, dini konuları içeren tavan süslemeleri, İsa’nın doğumundan ölümüne kadar anlatan resimleri , balık derisi üzerine yapılmış azize portreleri ile kentin halen bozulmamış en dikkate değer eseridir.

Ayışığı Manastırı


Ayışığı Manastırı diye Türkçeleştirilen Patriça’ daki (Alibey Adası’nın kuzeye doğru uzantısı) Manastıra, Birinci ve İkinci Köyü geçtikten sonra ulaşılır. Büyük ölçüde kendine özgü yapısı ve özelliklerini koruyabilmiştir.

Share this article :

Yorum Gönder

 
TOP
©. TÜRKİYE -
-