GOOGLE+

Home » » AMASYA

AMASYA

Rate it :

AMASYA:

TARİHİ


Tarih Öncesi Dönem

Yapılan arkeolojik araştırma ve bulgulara göre Amasya’da ilk yerleşme M.Ö. 5500 yıllarında başlayıp Hitit, Frig, Kimmer, İskit, Lidya, Pers, Hellenistik – Pontus, Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde de kesintisiz olarak devam etmiştir.
Bu dönemlerin arkeolojik yerleşim yerlerine ait kalıntılar halen mevcuttur. Amasya merkezinde uygarlıklarından derin izler bırakan Pontuslar’ın (M.Ö.333 – M.Ö.26) Krallarının ölümünden sonra kayalara oymak suretiyle yaptıkları Kral Kaya Mezarları, bu gün bile ilimizin anıtsal eserleri arasında yer almaktadır. M.Ö. 26 – M.S.395 tarihleri arasında Roma egemenliğine geçen ilimiz ve çevresinde bu uygarlığa ait su kanalları, kaleler köprüler vb. eserlerden bazıları günümüze kadar gelebilmiştir.

Osmanlı Dönemi

700 yıl Bizans egemenliğinde kalan Amasya’yı 1071 yılında Anadolu’ya giren Alparslan’ın komutanlarından Melik Ahmet Danişment Gazi 1075 yılında fethederek burada ilk Türk Egemenliğini kurmuştur. Bundan sonra Amasya’da Selçuklu egemenliği görülmektedir. Bu dönemde yaşamış olan vali ve emirler yaptırdıkları medrese, cami, türbe gibi eserlerle kentimizi Anadolu’nun en büyük kültür merkezi durumuna getirmişlerdir. Selçuklular 1243’deki Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilmiştir. 1246 yılında başlayan Moğol istilasında, ilk Amasya Valiliği Seyfettin Torumtay’a verilmiştir. İran’da kurulan İlhanlılar, 1265’te Anadolu’yu hakimiyetleri altına alarak, yönetime el koymuş ve kendisine bağlamışlardır. Kentimizde yaşamış bazı İlhanlı şahsiyetlerinin mumyaları halen müzemizde teşhir edilmektedir.
1341 yılından sonra Uygur Türklerinden Ertana Beyliği’nin hakimiyeti görülmektedir. 1386 yılında Şehzade Yıldırım Bayezid Amasya’yı Osmanlı topraklarına katmıştır. 1402’de Osmanlı birliğinin bozulmasına sebep olan ve Timur’un zaferi ile sonuçlanan Ankara Savaşı, Osmanlılardaki kargaşayı, Şehzadeler arasında mücadeleye dönüşmüştür. Amasya Valisi Çelebi Mehmet duruma hakim olarak ikinci defa Osmanlı birliğini sağlamıştır. Amasya; Osmanlı padişah ve şehzadelerinin gösterdikleri özel ilgi nedeniyle, “Şehzadeler Şehri ” olarak ün yapmıştır. Şehzade Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet, Şehzade Murat (II) (1404 yılında Amasya’da doğmuştur.), Şehzade Ahmet Çelebi, Şehzade Mehmet (II), Şehzade Alâeddin, Şehzade Bayezid (II) (oğlu Yavuz Sultan Selim Han 1470 yılında Amasya Sarayında doğmuştur.), Şehzade Ahmet, Şehzade Murat, Şehzade Mustafa, Şehzade Bayezid ve Şehzade Murad (III) çeşitli tarihlerde Amasya’da Valilik Yapmışlardır. Bu dönemde birçok âlim ve ulema yetişmiş, saray, çeşme, medrese, cami, türbe v.b. gibi kalıcı eserlerle kentimiz bir kültür merkezi olarak tarihteki yerini almıştır. Bu eserler günümüze kadar gelerek geçmişe ışık tutmaya devam etmektedir.Tarihin akışı içerisinde önemli roller üstlenen Amasya Kurtuluş Savaşı sırasında yine ön plana çıkmıştır.

Cumhuriyet Dönemi

19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da başlayan Milli Mücadele’nin ilk adımı, 12 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in Amasya’ya gelmesiyle devam etmiştir.

Kurtuluş mücadelesinin planları hazırlanmış, Erzurum ve Sivas kongrelerinin toplanmasına burada karar verilmiş, 22 Haziran 1919 tarihinde yayınlanan “Amasya Tamimi” ile “Milletin İstiklâlini Yine Milletin Azim ve Kararı Kurtaracaktır” denilerek Milli Mücadele burada fiiliyata geçirilmiştir. Bu itibarla, Amasya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da ilk önemli adımın atıldığı yer olmuştur.

TARİHİ YERLERİ

Amasya Kalesi


Yeşilırmak’m kuzeyinde bulunan ve Harşene Dağı adı verilen dik kayalıklar üzerindedir.
Timur’dan kaçan Osmanlı Şehzadesi I.Mehmet Çelebi, bu kaleye sığınmıştır.Kalenin “Belkıs”, “Saray”, “Maydonos”ve “Meydan” adlarında dört kapısı, kale içinde “Cilanbolu” adlı bir su kuyusu, sarnıcı ve zindanları bulunmaktadır. Kaleden 70 m. aşağıda Yeşilırmak Nehri’ne ve kral mezarlarına kadar uzanan M.Ö.3. yüzyıla ait merdivenli bir yeraltı yolu ile burç ve cami kalıntıları görülmeye değer niteliktedir. Kalenin güney eteğinde Osmanlılar tarafından kullanılmış olan Kızlar Sarayı’na ait kalıntılar ile yamaçlarda yerden 20-25 m. yükseklikte düz bir duvar halinde kalker kayalara oyulmuş olan M.Ö.3. yüzyıla ait irili ufaklı 18 adet kaya mezarı bulunmaktadır.

Kral Kaya Mezarları


Helenistik dönemde, Amasya’yı İÖ.333’den İÖ.26’ya kadar başkent olarak kullanan Pontus Krallarına ait olan Kral kaya Mezarları, Harşena Dağı’nın güney eteklerine, kalker kayalara oyularak yapılmıştır.
Hatuniye Mahallesi’nin dar sokaklarından ve tren yolunu geçerek çıkılan mezarların arasında, kayaya oyulmuş yollar ve merdivenler bulunmaktadır. Yeşilırmak Vadisi boyunca, irili ufaklı 21 mezar olduğu bilinmekle birlikte bunlardan sadece birkaç tanesi günümüze gelebilmiştir. Kaya Mezarlarının içlerinden çok, arkalarına oyulmuş geçitler dikkat çekicidir. Bu bölgedeki büyük mezarlardan birinin yanında, nehre kadar uzandığına inanılan bir tünelin başlangıcı bulunmaktadır. Kalker kayalara oyularak yapılan bu mezarlar yapı ve büyüklükleri itibarıyla kente hakim bir noktadadırlar.
Kral Kaya Mezarlarının en büyüğü, galeri ve merdivenlerle çıkılan, batı yönündeki en son mezardır. Bu mağaranın yüksekliği 15m, genişliği 8m, derinliği ise 6m’dir. Mezar odasına girişi, diğer mezarlardaki kapılardan daha yüksektir. “Büyük Kral Mezarı” olarak da adlandırılan mağara, cephe itibariyle pek çok tahribata uğramıştır.
Kızlar Sarayı üzerinde yer alan üçlü kral mezarı birbirine çok yakın oyulmuştur. En solda yer alan mezar, ortadaki mezar sahibini gölgede bırakmak amacıyla ön plana çıkarılmıştır. Kızlar Sarayı’nın alt kısmında ve Demiryolu tünelinin hemen üzerinde bulunan mezar da, diğerleri gibi, blok kaya oyularak yapılmıştır. Diğer kaya mezarlarından farklı olarak, etrafı oyulmamıştır. Ayrıca mezar odasına çıkmayı kolaylaştıracak taş merdivenler de yapılmamıştır. Mezar odasının sağ ve sol kenarlarında yapılan sütunlar daha sonra kırılmıştır.
Mağaraların bütününde görülen kapaksız, 2-3 metre arasında değişen yükseklikte, kapıya benzeyen girişler, bu mağaraların ortak özelliğidir. Mağaraların etrafı geniş biçimde boş bırakılmasının amacı da, bazı mezarların tavaf edilmesi, bazılarında da kayalardan sızan suların hava ile temasını ve mezar odasının korunmasını sağlamaktır.
Kral Kaya Mezarları bazı dönemlerde hapishane ve cezalandırma mekanı olarak da kullanılmışlardı. Örneğin VI. Mithridates, kendisi ile yapılan barış görüşmelerinde zorluk çıkaran Romalı elçileri, Demiryolu geçidinin hemen üzerinde yer alan mezara hapsetmiştir.
1075’te Amasya’yı fetheden Melik Ahmed Danişmend Gazi, mezarların içindeki Pontus devrinden kalma gömüleri kaldırtmış. Yine o dönemde, Hıristiyan keşişlerin bu mağaralarda inzivaya çekildikleri bilinmektedir.

Ferhat Su Kanalı


Geç Hellenistik – Erken Roma dönemine ait olan bu kanal, antik Amasya kentinin su ihtiyacını karşılamak üzere, kayalar oyulup tüneller açılarak, yer yer duvar örülerek ve arazi eğimine uygun, terazi sistemine göre yapılmıştır.
“Ferhat Su Kanalı” adı da verilen bu kanallar, 6 km uzunluğundadır. Kanalın, Ferhatarası mevkiinde, karayoluna paralel olan yaklaşık 2 km uzunluğundaki bölümü dışarıdan kolayca izlenebilmektedir.
Ferhat dağının eteklerinde bulunmasından dolayı, ünlü halk hikayesi Ferhat ile Şirin’e atıfta bulunulmuştur.

Bimarhane


İlhanlı döneminden günümüze ulaşan tek eserdir. İlhanlı Hükümdarı Sultan Mehmet Olcaytu ve hanımı Uduz Hatun adına Anber Bin Abdullah tarafından 1308-1309 yılında yaptırılmıştır. Yapının özellikle ön cephesi sanat bakımından çok değerlidir.
Anadolu Selçuklu mimarisinin orijinal sütun başlıkları olan geometrik yaprak tezyinatlı ve mukarnaslı sütun başlıkları kullanılmıştır. Türk üçgenlerinden meydana gelen ters dönmüş sütun başlıkları, Anadolu Selçuklu mimarisinde ilk defa bu yapının cephe kenarlarında denenmiştir. Bina kesme taşlardan örülmüş ve iki köşesine silindir şeklinde dayanaklar yaptırılmıştır. Sadece Amasya Bimarhanesi’ne mahsus bir özellik olarak kapı kilit taşında diz çökmüş vaziyette insan kabartması mevcuttur. Anadolu’da müzikle tedavi yapılan ilk hastane olarak bilinmektedir.

Merzifon Bedesten


Kara Mustafa Paşa Külliyesi dahilindeki en önemli tesislerden biri Bedesten binasıdır. Bedesten, Merzifon’un Osmanlı iktisadi tarihindeki önemini vurgulayan en önemli yapılardandır.
Merzifon Bedesteni, günümüze kadar yıpranarak gelebilmiş dükkân üniteleri hariç, asıl fonksiyonunu kaybettikten sonra, geniş hacimli iç mekânı bir müddet Merzifon Dokumacılar Kooperatifi tarafından dokuma atölyesi olarak kullanılmıştır. Bedesten’in Dokumacı esnafı tarafından kullanıldığı dönemde ciddi tahribata uğradığını biliyoruz. Bu dönemde dokuma tezgâhlarına ait betonarme temeller, kemerler arasına yerleştirilen demir kirişler ve güney duvara yerleştirilen bir asma kat ve kubbeyi delerek çıkarılmış bir baca yapılarak yapının orijinal durumu aşın derecede bozulmuştu. Yine büyük ihtimalle aynı dönemde mekânı daha fazla aydınlatmak amacıyla kubbe tepelerinde açılan delikler, sonradan beton bloklarla kapatılmış durumdaydı.
Dokumacılar Kooperatifinde ortaya çıkan ihmal ve suiistimaller ve ağır vergiler karşısında yüzyıllar boyunca dünya çapında bir üne sahip olan Merzifon Dokumacılık sektörü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve Bedesten uzunca bir süre yalnızlığa terk edilmiş. Bu terk edilmişliğin ardından 1980’li yıllarda TEKEL tarafından tütün deposu olarak kullanılmıştır. 2000 yılında Bedestenin iç kısmı küçük çaplı bir onarımdan geçirilerek zemini düzeltilmiş ve Halk Eğitim Merkezi tarafından halı dokuma tezgâhları yerleştirilmiştir. Ancak bu durumda çok uzun sürmemiş ve bina bir ara özel bir tekstil firması tarafından üretim yeri olarak kullanılmıştır.
2006 yılında başlatılan çalışmalarla Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun olarak restore edilmiş olan Bedesten, gelecek kuşaklara da hizmet verebilme şansına sahip oldu. Bedesten, kare planla ve kuzeye doğru az meyilli arsası üzerine, eksenleri ana yönlerden biraz sapma oturtulan iki kademeli bir kütleye sahiptir. İkinci kademeyi meydana getiren ana yapı kütlesi içinde bir karenin köşelerine yerleştirilen haçvari planlı dört ayak ve duvarlar arasındaki sivri kemer açıklıkları ile ayrılmış eş boyutlu dokuz kare bölüme pandantif geçişli birer kubbe örtülerek, kübik ünitelerden kurulu büyük bir mekân meydana getirilmiştir.
Dört cephe ortasındaki birer giriş ünitesi ve tali unsurlardan ibaret otuz iki dükkân hacmi de tonozla örtülü bir dizi eyvan biçiminde ve simetrik düzenlemeyle ana yapı çevresine bitiştirilmiştir.
Ana mekanın giriş üniteleri ile yanlarına sıralanan dükkanlardan müştekil alt kademenin hareketli ve hafifi görünüşlü etkisine karşılık ana mekan etkisine karşılık; kubbelerle örtülü, prizmal ana mekan kütlesi masif karakterlidir. İnşa malzemesi kesme taştır. Beden duvarları ile kubbe kasnakları, ince ve kaba yontu taş ve tuğla sıraları ile örülmüştür, pencere ve kapı söverleri için yekpare, düzgün bloklar halinde taş kesilmiştir. Ana mekânın örtü sistemine kurşun levhalar kaplanmıştır. Bedestenin içine, cepheleri dört yönde kuşatan dükkânların arasından tam ortadan giriş niteliğindeki dehlizlerle geçiş sağlanmıştır. Ana beden duvarlarına ulaşıldığında ise, yüzeyden çok az taşıntı yapar. Doğu-batı ve kuzey-güney eksenlerine göre yapıda tam bir simetrik düzen vardır. Yapı 30×28 metre boyutları ile kareye yakın, dikdörtgen bir sahayı kaplar. Plan tipoloji bakımından Osmanlı bedestenleri içerisinde ‘‘orta büyüklükte, dokuz kubbeli, içerde mahzen ve dükkan bölüntüsü olmayan ve dıştan çevresi dükkanlı’’ gruba dahil edilebilir.

Eski Hamam


Merzifon ilçesindedir. Kitabesine göre 1678 yılında yaptırılmıştır. Uzunca bir dikdörtgen soyunmalık, bunun arkasında yer alan sekizgen planlı sıcaklık ve onun dört kenarındaki eyvan biçimli nişler ve köşe hücrelerinden meydana gelmektedir.

Gümüşlü Camii


Taceddin Mahmut Çelebi tarafından 1326 yılında yaptırılan cami Amasya’da bulunan ilk Osmanlı dönemi eseri olduğundan önem taşır. Kesme taştan yapılmış ve kare planlı olan cami kiremit örtülü ahşap kubbe ile kapatılmıştır. Son cemaat yeri ahşap direkler üzerinde ve üçgen alınlıklı bir çatı ile örtülüdür. Revak kemerleri yıkılmış kemer yastıkları ortadadır.

Bayezid Paşa Camii


Kunç Köprü’ nün kuzey doğusundadır. Çelebi Mehmed devrinde, Amasya Valisi Bayezid Paşa tarafından 1414 yılında yaptırılmıştır. Ters T plan şemasına sahip zaviyeli camilerdendir. Son cemaat mahalini çevreleyen mermer üzerindeki geometrik süslemeler, dikkat çekici özelikleri arasında yer almaktadır.

Fethiye Camii


Fethiye Mahallesi ‘ndedir. Ruhi Tingiz Devlet Hastanesi’nin karşısında yer alan cami, ilk yapıldığı yıllarda kilise olarak inşa edilmiştir. Bizans İmparatoru Phocas’m (602-610) kızı Helena tarafından yaptırılmış olan Kilise, 1116 yılında Fetih Gazi tarafından camiye çevrilmiştir.

Dobak Camii


Dobak Minare Camii harmanlar mahallesi’nde bulunan cami, kitabesine göre, 1188 h./1774 m. tarihinde elhac mustafa tarafindan yaptirilmiştir.

Dönertaş Camii


Amasya’da Merzifon ilçesinde bulunan caminin kitabesi olmadığından hakkında fazla bilgi bulunmuyor ancak 16.yy’da yapıldığı sanılıyor. Zamanla çokça kez tamir gören eser ne yazıkki özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiş durumdadır.

Haliliye Medresesi


Gümüşhacıköy ilçesi, Gümüş beldesi merkezinde bulunan eser, Çelebi Sultan Mehmet’in Beylerbeyi Halil Paşa tarafından 1413’te yaptırılmıştır. Kare planlı, kapalı avlulu bir medresedir.

Kapı Ağa (Büyük Ağa) Medresesi


Sultan II. Bayezid’in Kapı Ağası Hüseyin Ağa tarafından 1488 yılında yaptırılmıştır. Ön Asya ve Selçuklu mezar anıtlarında görülen sekizgen plan şeması fonksiyon itibariyle ilk defa bu medresede tatbik edilmiştir. Her kenarda üçer adet yer alan ve tonozlu revakların gerisinde bulunan kubbeli odaların güney kenarında daha büyük ve yüksek bir kümbet ve örtülü mekâna yarım kubbelerin bağlanması ile meydana gelen “L” planlı bir dershane yapının esasını teşkil eder.
Duvarlarında üç sıra tuğla arasında moloz taş kullanılmış, giriş daha yüksek tutularak silmelerle yumuşatılmıştır. Avluda köşeli sade başlıklar, sütunlar üzerine oturtulmuş dengeli revak kemerleri ve duvar üzerindeki Bursa kemeri uygulaması iç mimariye cazibe kazandırmıştır. Dershane önündeki revak kubbesi iç orijinal mukarnas dolgu ile bezenmiştir.

Sultan II. Bayezid Külliyesi


Sultan II. Bayezid adına, 1485-86 yılları arasında cami, medrese, imaret, türbe, şadırvan ve çeşmeden ibaret bir külliye olarak yapılmıştır. 15. yüzyılın son çeyreğinde yan mekânlı cami mimarisinin gelişmiş bir geçiş dönemi örneğidir. Cami beş kubbeli bir cemaat yeri ile geniş bir kemerle birbirine bağlanan arka arkaya iki kubbeli mekân ve buraya açılan yan mekânlardan ibarettir.
Doğu kısmındaki minaresi renkli taşlarla yivli, batı kısmındaki minare ise palmetlerle süslü olarak yapılmıştır. Batıda “U” plan şemasına sahip medrese mevcuttur. Doğudaki “L” plan şemail yapı imaret ve konuk evidir. Her iki minare hizasında bulunan yaşlı çınar ağaçlarının külliye ile yaşıt olduğu tahmin edilmektedir.
Share this article :

Yorum Gönder

 
TOP
©. TÜRKİYE -
-