GOOGLE+

Home » » MANİSA

MANİSA

Rate it :

MANİSA:


Manisa’nın Tarihi


Tarih Öncesi Dönem
Manisa ve yöresinin tarih öncesi ile ilgili pek bilgi yoktur. Salihli Sindel Köyü’nde bulunan Paleolitik Çağ’a (Yontma Taş Devri) ait fosil ayak izleri yörede insan topluluklarının yaşadığını kanıtlayan ve yaklaşık 26.000 yıl öncesine tarihlenen buluntulardır. Kırkağaç Yortan Köyü’nde bulunan mezarlar ise, farklı bir mezar kültürü olan Tunç Devri’ne aittir.
Hermessos ve Kaikos ya da bugünkü adıyla Gediz ve Bakırçay vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir.
Manisa’nın, Yunanistan’ın Teselya Bölgesi’ndeki Pelion Dağı civarından göç eden Magnetler tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Bölge M.Ö. 1450-1200 yıllarında Hititlerin etkisinde kalmıştır. Kybele bereket tanrıçası kabartması yöredeki Hitit varlığın göstermektedir. M.Ö. 1200’lerde ise Lidyalılar gelmiş ve Kızılırmak’a kadar bütün Batı Anadolu’ya egemen olmuşlardır. Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lidya Krallığı’nın başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehriydi. Paktalos (Sart) Çayı’ndan çıkarılan altın madeni ile ünlüydü. Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüs’ün adıyla özdeşleşmiştir. Ancak M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır. İrili ufaklı çok sayıda tümülüsün yer aldığı Bintepeler Mevkii bu devri simgeleyen eserleri barındırmaktadır.
Bölge; M.Ö. 546 yılından M.Ö. 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezidir. M.Ö. 334’de Trakya üzerinden Anadolu’ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye’ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra satraplıkların birbirleriyle mücadelesi M.Ö. 301 yılında İskender İmparatorluğu’nun sonunu getirmiştir.Bu döneme ait en önemli eser Sardes Örenyeri’ndeki Artemis Tapınağı’dır.
Daha sonra Bölge Bergama Krallığı’nın egemenliğine girmiştir. Bölgenin önemli kentlerinden Philadelphia’ya (Alaşehir) ismini dönemin krallarından II. Attalos Philadelphos vermiştir. Bergama Krallığı III. Attalos’un ölümünden sonra (M.Ö. 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu’nun yönetimine devredilmiştir. M.S. 17 yılında meydana gelen büyük depremde bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmışsa da İmparator Tiberius’un katkılarıyla yeniden inşa edilmiştir.
Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerinde mevcut tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir. M.S. 395 yılında Teodisius’un imparatorluğu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur. Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir.
İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik’e taşınmıştır. İmparator Iannes Ducas Vatatzes’in otuz yılı aşkın bir süre oturması sebebiyle Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik açıdan Batı Anadolu’nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir. İmparator 1255 yılında Manisa’da ölmüş ve buraya gömülmüşse de mezarının yeri belli değildir. Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır. 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir.
Manisa 1313 yılının 25-26 Ekim’ine tekabül eden Regaip Kandili gecesi Alpagı oğlu Saruhan Bey komutasındaki askerler tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği’nin merkezi haline getirilmiştir. 1346 yılında ölen Saruhan Bey’in türbesi şehrin merkezindedir. Yerine önce oğlu İlyas Bey, onun ölümüyle de İshak Çelebi bey olmuş ve beyliğin en ihtişamlı dönemlerini yaşatmıştır. Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi birçok eseri İshak Çelebi şehre kazandırmıştır. Tahminen 1390 yılına doğru vefat etmiş ve kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür.
Osmanlı Dönemi
Manisa 1391 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, ancak Ankara Savaşı sonrası Timur bölgeyi yeniden eski sahiplerine iade etmiştir. 1412 yılında ise Çelebi Mehmed kesin olarak Manisa’yı Osmanlı egemenliği altına sokmuş ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim haline getirmiştir. Manisa 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyasi merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu dönemde II. Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına da oturmuş padişahların da içerisinde olduğu 16 şehzade Manisa’da sancakbeyliği yapmışlardır.
Bu dönem zarfında Manisa’da şehzadeler ve maiyyetlerindekiler cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok vakıf eserleri yaptırmışlardır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir. II. Murad’ın yaptırmış olduğu başta Saray-ı Amire olmak üzere birçok eser ise zamana yenik düşmüştür.
16. yüzyıl sonlarına kadar genelde sakin olan Saruhan Sancağı’nda bu tarihten sonra bütün Anadolu’da olduğu gibi eşkıyalık hareketleri görülmeye başlar. Yaklaşık iki asır devam eden eşkıya, suhte (medrese öğrencisi) ve sipahilerin yağma ve talanlarından bölge büyük zarar görmüştür. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu tür hareketleri büyük ölçüde sona erdirmiştir.
Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine dayanılarak 15 Mayıs 1919’ da bölgede Yunan işgali başlar. İşgal sırasında Manisa Merkezde İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn, Demirci’de Müdafa’a-i Hukûk-u Osmânî, Gördes’de Hareket-i Milliye Teşkilatı, Kırkağaç’da İstihlâs-ı Vatan, Kula’da Redd-i İlhak, Soma’da Müdafa’a-i Hukuk ve Turgutlu’da Müdafa’a-i Hukûk-u Osmâni adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleler verilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi
30 Ağustos 1922’deki Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanması üzerin Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir’e doğru ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır. İzmir’e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa’ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır.
1923’de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir. Cumhuriyet döneminde yeniden imar gören Manisa, karayolu ve demiryolu ulaşımı bakımından önemli bir noktadadır. Zirai, ticari ve sanayi açısından da ülkemizin gelişmiş illeri arasında bulunmaktadır.

Manisa’nın Tarihi Yerleri

Aigai Antik Kenti

Manisa’ya yaklaşık 49 km mesafedeki Köseler Köyü yakınında bulunan ve Nemrut Kale adıyla anılan Aigai, Herodot’un bahsettiği Batı Anadolu’daki 12 Aiol kentinden biridir. Çevreye hakim bir konumdaki kayalık bir tepe üzerinde bulunan kentin tarihi, M.Ö. 8.yüzyıla kadar inmektedir. M.S. 17 yılındaki depremde büyük ölçüde hasar gördüğü ve onarım geçirdiği, Hellenistik dönemde ise önemli bir ticari merkez olduğu anlaşılan kentte kazı çalışması yapılmamıştır. Kentin surları arazinin durumuna göre inşa edilmiştir. Surlar içinde üç katlı agora ve bu yapıyı taşıyan duvarlar, meclis binası, teras duvarlı stadyum, tiyatro ve Demeter Tapınağı gibi kalıntılar bulunmaktadır.

Tepe Mezarlığı Ören Yeri

Akhisar ilçesinin üzerinde bulunduğu Antik Thyateira Kenti, geçmişi erken bronz çağ dönemine kadar inen bir kenttir. Antik çağda önemli dokumacılık merkezlerinden biri olan Thyateira, bölgedeki başlıca merkezlere ulaşımı sağlayan yolların kesiştiği bir noktada bulunması nedeniyle, askeri ve ticari açıdan da önemli bir kavşak oluşturmaktaydı.
Halk arasında “Tepe Mezarlığı” adıyla anılan semtte yapılan kazılarda, Roma dönemine ait sütunlu bir cadde ile çeşitli mimari parçalar ve sikkeler bulunmuştur. Mevcut kalıntıların yanı sıra, Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait Ege Bölgesi’nde bulunan yedi kiliseden, Thyateira Kilisesi’nin bulunduğu yer olarak da inanç turizmi kapsamında ziyaret edilen önemli yerlerden biridir.

Saittai (Sidas) Antik Kenti

Demirci ilçesinin güneyinde, İcikler Köyü sınırları içinde ve köye yaklaşık 5 km mesafede bulunmaktadır. Henüz kazı yapılmamış olmakla birlikte toprak üstünde bulunan birçok mimari parça ile belirgin bir halde olup,önemli bir kent olduğu ve Roma döneminde imar gördüğü anlaşılmaktadır.

Julia Gordos

Heyelan nedeniyle daha güneye, şimdiki bulunduğu alana taşınan Gördes ilçesinin bulunduğu eski yerleşim alanın altındadır. Tarihi Hellenistik döneme kadar inen kentte, toprak yüzeyinde görünen kalıntı yoktur. Seleukhos, Bergama ve Roma yönetimi altında kaldığı ve geç antik dönemde piskoposluk merkezi olduğu anlaşılmaktadır.

Sardes Antik Kenti

Lidya Devleti’nin başkenti olan Sardes Antik Kenti’nin kalıntıları Salihli İlçesi, Sart Kasabası’ndadır. Sart ve yöresinin 5000 yılı aşkın bir süredir çeşitli yerleşimlere sahne olduğu, Roma ve Bizans dönemlerinde de önemli bir yerleşim merkezi olduğu kazı çalışmalarından anlaşılmaktadır.
Tarihte devlet güvencesinde paranın ilk basıldığı yer olarak bilinen Lidya döneminin Sardes Kenti, tarım, hayvancılık, ticaret ve Paktolos (Sart ) Çayı’nda yapılan altın madenciliği sayesinde zengin bir kent olmuştu. M.Ö. 7. yüzyıldan başlayarak M.S. 7. yüzyıl erken Bizans dönemine kadar süren 14 yüzyıl boyunca Sardes gerek ulaşım, gerekse idari ve ticari bakımdan önemli bir kent olma özelliğini korumuştur.
İncil’in Vahiy bölümünde, Hıristiyanlığın batıya yayılmasında önemli rol oynayan Batı Anadolu’daki yedi kiliseden biri olarak anılan Sardes, dini açıdan da ayrı bir öneme sahiptir.
Hamam – Gimnazyum Kompleksi : İzmir – Ankara yolunun kuzey kıyısında mermerli cadde ve dükkanların arkasında yer almaktadır. M.S. 4. ve 5. yüzyılda kompleksin giriş avlusu olarak kullanıldığı anlaşılan ve mermer avlu adıyla anılan salondaki sütunlardan birinde bulunan kitabeden binanın, Roma İmparatoru Septimius Severus, eşi Julia Donna ve çocukları Caracalla ve Geta’ya adandığı anlaşılmaktadır. Sütunların çoğu sağlam durumda bulunan mermerli avlu, on yıl kadar süren bir çalışma sonrası restore edilmiş ve yapının görkemli bir bölümü ortaya çıkmıştır. Avlunun batı duvarında yer alan kemerli bir kapıyla hamam bölümüne geçilmektedir.
Sinagog : Antrenman sahasının güneyinde yer alan hamam-gimnazyum kompleksine ait büyük bir salon, geç Roma döneminde kentin Musevi cemaatine verilerek sinagog haline getirilmiştir. Bulunan İbranice bir kitabeden, binayı kentin Musevi cemaatine veren imparatorun İmparator Lucius Verus olabileceği anlaşılmaktadır.
Artemis Mabedi : Paktolos (Sart Çayı) vadisinde yer alan Artemis Mabedi, İon tarzındaki en büyük mabetlerden biridir. Başlangıçta sadece Artemis’e ibadet edildiği anlaşılan tapınak, daha sonra doğu kısmı Zeus’a, batı kısmı Artemis’e ait olmak üzere ikiye ayrılmıştı. M.Ö. 4. yüzyılda yapılmış olan mabet M.S. 17 yılındaki depremde ve 3. yüzyıldaki sel baskınında hasar görmüş ve Romalılar tarafından onarılmıştır. Mabedin arka kısmında M.S. 400 yıllarına tarihlenen küçük bir kilise, batı tarafında ise M.Ö. 6.yüzyıla tarihlenen bir sunak bulunmaktadır.

Kybele Kaya Anıtı

Değişik kültürlerde Kubaba, Marienna, Hepat, Artemis, Venüs gibi farklı isimlerle anılan ve yeryüzündeki bütün canlıların anası olduğuna inanılan bereket tanrıçası Kybele’nin kaya kabartması, Manisa’ya 7 km uzaklıktaki Akpınar Mevkii’ndedir. M.Ö.13.yüzyıla tarihlenen kabartmanın, Hitit ordularının yöreye yaptığı bir sefer sırasında yapıldığı sanılmaktadır. Spil Dağı kuzeydoğu eteklerine oyularak yapılmış olan rölyefte ana tanrıça, Gediz Ovası’na doğru bakan ve iki yanında birer aslan bulunan, oturmuş kadın şeklinde tasvir edilmiştir. Büyük ölçüde yıpranmış olduğundan yanlardaki aslan figürleri seçilememektedir. Halk arasında “Papaz Kayası” adıyla da anılan rölyefin üst tarafında, muhtemelen Kybele rahiplerine ait olan kaya odaları bulunmaktadır.

Bintepeler

Salihli-Gölmarmara yolu üzerinde ve Gediz Nehri ile Marmara Gölü arasında kalan arazide irili ufaklı 90 kadar tümülüsün yer aldığı bir kral mezarlığı bulunmaktadır. Tümülüslerde ölü gömülen taş odalar yer almaktadır. En büyükleri Krezüs’ün babası Kral Alyates ile Kral Gyges’e ait olan tümülüslerin hemen hepsi ilk ve orta çağlarda tahrip edilmiştir.

Fosil Ayak İzleri

Salihli ve Köprübaşı ilçeleri sınırına yakın konumda bulunan Köprübaşı – Çarıklar Köyü Nebiler Mevkii ile Salihli – Sindel Köyü Çakallar Tepesi civarında, günümüzden 15.000 – 25.000 yıl öncesine ait fosil ayak izleri bulunmaktadır. Killi, ıslak çamur tabakasında oluşan izler, sıcak volkan küllerine maruz kalması neticesi tuğla gibi pişerek binlerce yıldır şekillerini muhafaza etmiştir.

KALELER

Manisa Kalesi


Manisa’nın hemen güneyindeki Spil Dağı’nın kuzey yamaçlarında kalıntıları görülen kale dış kale ve iç kale olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Yapım tarihi bilinmemekle beraber 13. yüzyıl başlarına tarihlenebilir. Kale Bizans mimarisinin genel özelliği olan tuğla hatıllı moloz taş örgü tekniği ile yapılmıştır.
Dış Kale : 4.5 km olan ve 13 kule ile tahkim edilen dış kalenin yedi kapısından ikisine ait kalıntılara ulaşılmıştır.
İç Kale : Beşgen bir plana sahip olduğu için “Sandık Kale” olarak adlandırılmıştır. Surları yedi kule ile tahkim edilmiştir. Girişi güney yönündeki dar bir kapıdan sağlanmıştır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bulunduğundan söz ettiği otuz ev, ambarlar, iki sarnıç ve camiden günümüze ancak sarnıç kalıntıları ulaşmıştır.

Yoğurtçu Kalesi

Manisa merkeze 20 km kadar uzaklıkta, Uzunburun Köyü yakınlarındadır. Gediz Vadisi’ne hakim bir konumda bulunan kalenin 12.yüzyıl sonları veya 13.yüzyıl başlarında yapılmış olması muhtemeldir.
Kuzey cephesi sarp kayalık üzerine oturmuş olan, karemsi planlı iç kale doğu, batı ve güney yönlerinde bir dış surla çevrilmiş ve dış sur belirli aralıklarla kulelerle tahkim edilmiştir. Güney cephede belirgin olan dış surun doğu ve batı bölümleri yıkılmıştır. Kuzeyden bakıldığında oldukça sağlam ve etkileyici bir görünüme sahip olan iç kaledeki mekanların büyük bir kısmı yıkık durumdadır.
Halk arasında “Yoğurtçu Kalesi” adıyla anılmaktadır. Kalede henüz kazı çalışmaları yapılmamıştır.

HAN VE HAMAMLAR

Rum Mehmet Paşa Bedesteni

Fatih Sultan Mehmet’in komutanlarından biri olan Rum Mehmet Paşa tarafından İstanbul’da yaptırılan cami ve medreseye vakıf olarak inşa edilmiştir. Kuzey – Güney yönünde uzanan enine dikdörtgen bir planlı olan tek katlı yapı içten içe 42 x 10 m. ölçülerindedir. Dört yönden giriş kapışı bulunmaktadır. Bina içten beş sivri kemerle altı bölüme ayrılmış ve üst örtü içten beşik tonozla kapatılıp, dıştan klasik kiremitli bir kırma çatı ile örtülmüştür. Dış cephelerde 29 dükkan yer almıştır. Güney ve batı girişlerinin dış kısımlarında daha geç devirlerde yapılan birer çeşme bulunmaktadır. Yapının inşaat malzemesi taş ve tuğladır. Günümüze oldukça iyi korunarak ulaşan bedestenin içi vakıflar tarafından küçük bölümler halinde satılmış ve bu bölümler yer yer tuğla duvarlarla çevrelenerek binanın plan özelliği bozulmuştur. Halen çeşitli kişiler tarafından hurda deposu olarak kullanılmaktadır. Ticari sit sahası olarak tescil edilen alan içerisinde kalan Bedesten Çeşnigir Camii, Cumhuriyet Hamamı ve sahadaki 19. yy. sonları ve 20. yy. başlarında inşa edilmiş dükkanlarla güzel bir çevre dokusu oluşturmaktadır. 500 yıllık tarihi Rum Mehmet Paşa Bedesteni yapısının Manisa Kültür ve Turizm hayatına kazandırılması yönünde ilk adımlar atılmıştır.

Yeni Han

Hacı Mehmet Sadık Bey tarafından yaptırılmıştır. 19. yy.’la tarihlenir. Dıştan dışa 47 x 38 m. ölçülerinde, dikdörtgen planlı, avlulu, ahırlı, iki katlı bir ticaret hanıdır. Ana girişe geç devirlerde ilaveler yapılmıştır. Batı-güney cephelerinin önü ampir üsluplu dükkanlarla çevrelenmiştir. Birinci katta depolar ve sonradan ilave edilmiş ahırlar yer almaktadır. Birinci kat odaları iç içe iki mekanlıdır. İkinci katta revaklara açılan tek mekanlı odalar yer almaktadır. Yapıda mekanların örtü sistemi tonoz, dış örtü sistemi ise kırma çatıdır. Yapının ana malzemesi taş ve tuğladır. Geç dönemde üzeri sıvanmıştır. Kuzey cephede pencere araları panolar içine alınmış ve çatıya geçiş silmesi tüm cephe boyunca kalem işi spiral motifleriyle doldurulmuştur. Bunlar içinde dama ve yeklenli motifleri de görülür. Hanın güney-batı cephesinin uçunda bir kuş evi vardır. 2001 yılında başlayıp, 2004 yılında tamamlanan restorasyon çalışmalarında restorasyon projesine ve yapının orijinaline uygun olarak yapılmıştır. Günümüzde Yeni Han alışveriş merkezi olarak kullanılmaktadır. Han’ın bugünkü kullanımından doğan ihtiyaca uygun olarak bazı mekanlar arasında geçişler sağlanmıştır.

Kurşunlu Han

1497 yılında Sultan II. Beyazıt’ın Hatunu Hüsnüşah Sultan tarafından inşa ettirilen Hatuniye Camisi ile birlikte külliye olarak yaptırıldığı sanılmaktadır. Kitabesi bulunmayan yapının 903 tarihli vakfiyesinden 36 alt, 38 üst odalı havuzlu bir han olduğu ahır bölümleri ile hana bitişik 21 dükkanın olduğunu öğreniyoruz. Kurşunlu Han iki katlı, açık avlulu, kareye yakın dikdörtgen planlı olarak inşa edilmiştir. Taç kapısı (ana giriş) batı cephesinde yer almıştır. Doğu yönündeki açıklık vakfiyede belirtilen ahır bölümleri ile bağlantılı olabilir. Avlunun ortasında havuz yer almıştır. Zemin kat odalarının önünü kemerli revaklar gölgeler. İkinci kata ana girişin solunda bulunan taş merdivenle çıkılır ve ikinci kat odaları revaklı galerilere açılır. Yapının üst örtüsü orijinalinde kurşun olup, sonradan kiremit çatı ile kapatılmıştır. Ancak son onarımda kurşuna çok benzeyen galvanizli saç kaplama kullanılmıştır. Borsa Caddesi’nin açılması sırasında hanın kuzey cephesinde bulunan dükkanlar yıkılmış ve bu cephedeki alt kat odaları içten kapatılıp dışa açılarak dükkan olarak düzenlenmiştir. Halen öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır.

Dere Hamamı (Gülgün Hatun Hamamı)

Gülgün Hatun tarafından yaptırılmıştır, 14. yy.’a tarihlenmektedir. Merkezi kubbeli, dört eyvanlı hamam tipindedir. Girişten, kubbeli soyunmalık kısmına geçilmektedir. Soğukluk bölümü ikiye ayrılarak yansının tuvalet olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Ilıklık, duvarları taş sekilerle çevrelenmiş kubbeli geniş bir mekandır. Buradan kubbe örtülü usturalığa geçişi sağlayan iki kapı daha vardır. Tonoz örtülü eyvanların arasında kubbeli halvet bölümleri yer alır. Yol açmak için soyunmalık kısmı yıkılmıştır. Çok harap durumda olan hamamın çevresi tamamen evlerle kapatıldığı için dışarıdan görülmemektedir.

Çukur Hamam

İshak Çelebi vakfiyesinde akar olarak belirtilen iki hamamdan biri Çukur Hamam’dır ve Ulu Cami’nin kuzey-doğusundadır. Çukur Hamam, dört eyvanlı, merkezi kubbeli hamam tiplerinin bir örneğidir. Kare planlı ve kubbe örtülü camekanın (soyunmalık) iç duvar kenarlarına yüksek taş sekiler yapılmıştır. Tonoz örtülü soğukluk bölümünden kubbeli ılıklık bölümüne geçilebilir. Ilıklık ile camekan arasındaki kubbeli, küçük oda usturalık bölümüdür. Ilıklık kısminin doğuşu dört eyvanlı ve halvetli sıcaklık kısmıdır. Merkezi kubbenin altına rastlayan yerdeki göbek taşı bugün yok olmuş kubbe bölümü yıkılmıştır.

Karaköy Hamamı

Yan yüzleri kapalı ön cephesi iki bizanten başlıklı mermer sütunlara oturan üç sivri kemerden ibaret revak sistemi hamamın giriş mahallidir. Cephesi kırmızı tuğla ve beyaz derzlerle yapılmış, geometrik motif ve zencereklerle süslüdür. Hamam tromp bingilere oturan bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin üstü Bursa anıtsal yapılarında görülen özellikteki kiremitlerle kaplanmıştır. Kubbenin tepesinde altıgen formlu bir aydınlık feneri bulunmaktadır.

Hüsrev Ağa Hamamı

Kargir bir yapıdır. Cephesi, ortadaki daha yüksek olmak üzere üç sivri tonozlu niş halindedir. Ortadaki tonozlu niş içindeki basık kemerli kapıyla hamamın soyunmalık kısmına girilir. Soyunmalık kısmı, büyük sekizgen tamburlu bir kubbe ile örtülmüştür.Günümüzde çok harap durumda olup bir çırçır fabrikasının deposu olarak kullanılmaktadır.

Alaca Hamam

15. yüzyıla tarihlenen bir çifte hamamdır. Erkekler kısmı girişi, cadde üzerindeki özelliklerini yitirmiş mermer kaplamalı bir kapıdandır. Kare planlı soyunma kısminin (soğukluk) üstü kubbe ile örtülmüştür. Sıcaklık kısmı ile soğukluk arasındaki aynalı ve beşik tonoz örtülü ara mekan ılıklık ve tuvalet olarak düzenlenmiştir. Ortasında göbek taşı bulunan sıcaklık kısmı kubbenin doğu ve batı kenarlarına inşa edilmiş, aynalı tonoz örtülü yan mekanlarla genişletilmiştir. Güney yönündeki iki simetrik planlı ve kubbeli hacimler de hamamın en sıcak bölümü olan halvetidir. Sıcak su haznesi bu halvetin bitişiğindedir.

Cumhuriyet Hamamı

Yakut Ağa hayırlarından olan ve bugün Cumhuriyet Hamamı adını taşıyan yapı 16. yy.’da inşa edilmiştir. Hamamın ön cephesi bir sıra dükkan şeklinde düzenlenmiştir. Kuzey cephesinde bulunan kadınlar bölümünün kapısından ortasında şadırvan bulunan kubbe örtülü geniş bir soyunma mahalline girilmektedir. Yıkanma odaları kare planlıdır. Erkekler bölümünün kapısı batı yönündedir. Buradan kubbe örtülü geniş bir soyunma bölümüne girilmektedir ve bu bölümden kısa bir aralıkla üç kubbe ve bir tonozla örtülü yıkanma odalarına geçilmektedir. Üst örtü klasik kiremit kaplı kubbelerle sağlanmış ve saçaklar, kirpi saçak şeklinde düzenlenmiştir.

Sinan Bey Medresesi

Karaköy semtinde yer alan medrese, 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet’in müderrislerinden Titrek Sinan Bey tarafından yaptırılmıştır. Beylikler dönemi mimarisinden klasik Osmanlı mimarisine geçiş özellikleri gösteren açık avlulu tarzdaki medreseye giriş, kuzeye bakan bir taç kapı ile sağlanmaktadır. Dikdörtgen planlı medresenin güney cephesinde mescit – dershane, doğu ve batı kanatlarında ise beşer oda yer almaktadır. Vakfiyesinden, medresenin yanında bulunduğu anlaşılan sübyan mektebi günümüze ulaşmamıştır.

Mevlevihane

Spil Dağı’nın kuzey eteklerinde 1369 yılında İshak Çelebi tarafından yaptırılmış olan Mevlevihane, projesi Mimar Emet Bin Osman’a ait bir tekkedir. Ortadaki kubbeli semahanenin güneyine sivri tonozlu geniş bir ana eyvan eklenip tekkenin mescit kısmı oluşturulmuştur. Giriş eyvanında iki katlı bir düzen uygulanmış ve üst kat musiki icra yeri olarak kullanılmıştır. Yapılışından bu yana birçok onarım geçirmiş ve bu onarımlar sırasında özelliklerini önemli ölçüde yitirmiştir.

Darphane

Spil Dağı’nın kuzey eteklerinde, Ulu Camii’nin batısında yer alan kare planlı , iki katlı, üzeri kubbe ile örtülü olan bina kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Alt katı sivri tonozlarla örtülü yan yana iki mekan halinde düzenlenmiştir. Üst katın ön cephesinde sivri kemerli sağır nişler içine yerleştirilmiş pencere bulunmaktadır. Binanın niteliği ile ilgili kesin bir bilgi olmamakla birlikte, Saruhanoğulları’ndan İlyas Bey’e ait 1362 tarihli bir sikkeyle birlikte bulunan bir miktar sikke sebebiyle “Darphane” olarak adlandırılmıştır.
Share this article :

Yorum Gönder

 
TOP
©. TÜRKİYE -
-