GOOGLE+

Home » » KIRŞEHİR

KIRŞEHİR

Rate it :



KIRŞEHİR:


Kırşehir’in Tarihi


Tarih Öncesi Dönem
          Kırşehir ve çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda Kırşehir’in tarih öncesi çağda,özellikle Tunç çağı döneminin etkisi altında kaldığı görülüyor. 1943’te Hashöyük kazılarında ilk Tunç çağı’na ait beş-altı tabaka tespit edilmiştir. Bu tabakalarda taş ve kerpiç yapı temelleri, siyah renkli seramik parçaları, çömlek ve çanaklar bulunmuştur. Bu ka­lıntılar bölgede ilk Tunç çağı döneminin (MÖ. 3500-2000) yaşandığını açıklar. Hashöyük ve şehir merkezindeki Kale’de başlayan kazı çalışmaları ile Kaman’a bağlı Çağırkan kasabasında yapılan kazılardan yeni bilgiler de elde edilebilir.
Çağırkan kasabası yakınında bulunan Kalehöyük’ün tarihinin MÖ.. 1750-600 yıl­larına kadar uzandığı sanılmaktadır. Kazılar sonunda 25 metre yüksekliğindeki höyük ve buradan çıkarılan iki büyük küp ve diğer buluntular, yörenin tarih öncesi dönemini aydınlatır. Kırşehir’in kuruluşunu, ilk çağlarda Anadolu’yu kuzey-batıdan, güney-doğudan bir baştan bir başa kesen eski ve işlek bir anayolun ortasında bir durak ve yerleşme yeri olmasında, Asya’dan Avrupa’ya giden önemli karayolları üzerinde bulunuyor olmasında, ayrıca Kapadokya bölgesine de yakın olmasında arayan bilim adamları olmuştur.
  Hitit Dönemi (MÖ.. 1850-1200)
Kırşehir Hititlerin yerleşim yeri olan Kızılırmak yayı içinde olduğundan, Hititler döneminin Kırşehir’de yaygın bir şekilde yaşandığı kesindir. Kale höyük’te yapılan kazılarda yerleşim alanının en alt tabakasını Hitit döneminin teşkil ettiği ortaya çıkmıştır. Bu kazılar sırasında erken ve geç Hitit çağlarına ait kalıntı ve eserler gün ışığına çıkarılmıştır. Resmi veya saray yapılarına ait olduğu ,sanılan duvar temelleri ile mühürler, takılar, seramik mutfak eşyaları ve Hitit çapına ait çivi yazılı bir tablet parçası da bulunmuştur.
Kırşehir’e bağlı Sevdiğin Köyü’nün 10 km. kadar kuzeydoğusunda bir Hitit Prensi’nin adının geçtiği yazılı taş blok bulunmuştur. Bu taş bloğun bir yol işareti olduğu ve yakınlarından Hitit dönemine ait bir yolun geçtiği sanılmaktadır.
Kırşehir’de Hitit dönemi tarihi için önemli bir belge olan ve “Mal kayası” olarak bili­nen bir yazıt bulunmuştur. Prof. Dr. H. Th. Bossert bu yazıtı incelemiş ve bunun bir yol levhası olduğunu açıklamıştır. Mal kayası yazıtının bir yol levhası olması Kırşehir’in de Hattuşaş’tan güneye inen yol üzerinde bulunması ilin Hititler döneminde önemli bir mer­kez olduğunu açıklar. Bunun dışında yine Hitit döneminden kalma önemli bir eser de Öküz taşı olarak bilinen Hitit Sunağı’dır. Bu sunak, üzerinde bir adak havuzunun yer al­dığı kare prizma bir gövde de iki öküz başının bulunduğu bazalt taşından yapılmıştır.
1950’de yapılan Merkez Kalehöyük’deki araştırmada Hitit dönemine ait çanak ­çömlek parçaları bulunmuştur. MÖ. 1600’lerden MÖ. 1200’lere değin Hititlerin yaşadığı bu yöre MÖ. 675’e kadar Frig’lerin yönetimi altına girmiştir.
  Frig Dönemi
Hititlerin zayıflayıp gücünü yitirmesi üzerine yöreye Frigler hakim olmuştur. Kızılırmak ve Tuz Gölü’ne kadar sınırlarını genişleten Frigler, MÖ. 1200’den itibaren başta Batı ve Orta Anadolu olmak üzere geniş bir alana yayılmışlardır.
Kimmerler Frigler’i yenilgiye uğratınca Lidyalılar Anadolu’nun batı kısımlarını ele geçirdiler ama Kırşehir’e kadar ilerleyemediler. Kırşehir daha sonra MÖ. VIl.yy.da Medlerin egemenliğine sonra da Perslerin egemenliğine girmiştir.
  Pers Dönemi (MÖ. 546-332)
Med Devleti, MÖ. 550’de Persler tarafından yıkılmış ve ardından Anadolu Pers hakimiyetine girmiştir. Kırşehir, Perslerin Katpotukya (Kapadokya) yani “Güzel Atlar Ül­kesi” adını verdikleri bölgenin batısında yer alıyordu. Persler, vergi yoluyla yöreye hakim olmuştur. Yöre halkı ise, ağır vergiler altında ezilince çeşitli kaleler yapmak zorunda kalmıştır. Kırşehir ise bu çabaya girmemiştir. Çünkü toprakları çok kıraçtı. Persler ise MÖ. 334’de Büyük İskender’in ordusuna yenildiler ve Makedonlar Kırşehir’i ele geçirdiler. Yöre halkının ayaklanmasından sonra Kapadokya kralı olarak MÖ. 332’de Ariarates bağımsızlığını ilan etmiştir.
  Kapadokya Krallığı Dönemi (MÖ. 333-M.S. 18)
Kapadokya (Kappadokia) krallığı MÖ. 333’de kurulmuştur. Bu krallık döneminde Kırşehir ve yöresi yoğun bir baskı yaşamıştır. Komutan Evmenes ve Antipatos dönem­leri ise bu kişilerin Kapadokya bölgesini ele geçirme istekleri yüzünden savaşlarla geç­miştir. Ariarates öldü. Büyük İskender’in ordusunu yenilgiye uğratan ii. Ariarates ise Kır­şehir’in kuzeyine egemen olmayı başarmıştır. Daha sonra bu bölge toprakları Orta Av­rupa’dan Galat (Kelt) topluluklarının akınına uğramıştır. (MÖ. 220-163) MÖ. Il.yy. son­larında Pontus Kralı Mithradaset buraları denetimine almıştır. Bu dönemde yöre “Aqu­aesaravenea” adıyla anılıyordu.
MÖ. 85 yılında Roma egemenliğine girmiştir. Kapadokya yöresi MÖ. 18’de Ro­ma imparatoru Tiberius tarafından Roma’ya bağlanmış ve Tiberius burayı eyalet yapmıştır. Kırşehir sınırları içinde Kapadokya krallarına ait sikkeler bulunmuştur.
Roma Dönemi (MS.. 18-395)
Kapadokya, Roma eyaleti haline geldikten sonra yörede Hıristiyanlık hızla yayılma­ya başlamıştır. (3.yy.) Buna karşılık Roma İmparatoru’nun desteklediği puta tapan rahip­lerle Hıristiyanlar arasında büyük bir mücadele olmuştur.
Kapadokya bölgesinde III. ve IV. yy.lara ait Hıristiyanların sığınmak ve korunmak amacıyla yaptıkları pek çok yeraltı şehri bu sebeple ortaya çıkmıştır. İlimiz ise bu döne­me ait; Mucur yeraltı şehri, Dulkadirli inli Murat yeraltı şehri, Aşıkpaşa yeraltı şehri, Kümbet altı yeraltı şehri gibi on tane yeraltı şehri bulunmaktadır. Kırşehir 395’e kadar Ro­ma’ya bağlı kalmıştır. İlimizdeki höyüklerin bir kısmında Roma dönemine ait çanak-çöm­lek parçaları ile bu döneme ait sikkeler bulunmuştur.
Bizans Dönemi (395-1071)
Bizans döneminde Makissos, daha sonra da Justinianapolis adıyla anılan Kırşehir’i aynı yüzyılda yaşayan tarihçi Prokopios’un bildirdiğine göre; Justinianus Kırşehir’i yeniden imar ederek kent durumuna getirmiştir. Mazaka’da (Kayseri) ekonomik hayatın daha canlı olması nedeniyle Kırşehir halkı buraya göç etmiştir. M.S. 605 yılında İran Sa­sani Devleti, Kırşehir’i istila etmiştir. 626’ya kadar bölge Sasani ve Bizans akınlarıyla sarsılmıştır. 647’de Emevi devletinin Şam Valisi Muaviye Kayseri ve Kırşehir dolaylarını işgal etmiştir.
Kırşehir merkezine bağlı Taburoğlu Köyü yakınlarındaki Üçayak Kilisesi, Kaman Temirli’ deki kilise, Mucur Aksaklı ve Aflak köylerindeki Kaya kiliseleri, Derefakılı kilisele­ri, Mucur Manastır ve Keşiş Sarayı, Bizans dönemine ait mimari kalıntılardır. Kırşehir ci­varında da Bizans dönemine ait kandiller, takılar, sırlı mavi ve sarı renkli seramik eşya­lara rastlanmıştır.
Anadolu Selçuklu Dönemi (1071-1308) 
1071 ‘de Bizans’ı yenilgiye uğratarak Anadolu’yu Türk yurdu haline getiren Türk orduları, Anadolu içlerine kadar yayılarak Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurdular. 1075’de Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Kırşehir’i topraklarına katmıştır. Anadolu’ya ve Kırşehir’e gelen Oğuz boyları, yerleştikleri yerlere genellikle kendi boy, oba ve yer adları ile kişi ad­larını da vermişlerdir. Bugün Kırşehir içinde kasaba ve köy adı olarak Oğuz boylarından “Çepni, Bayındır, Buğduz (Büğdüz), Kargın, Yazır, Kınık, Avşar” boylarının adları ile oba, oymak ve diğer Türkçe adlar yaşatılmaktadır.
Haçlı seferleri sırasında Orta Anadolu toprakları elden çıkmıştır. Danişmentliler 1120’de Kırşehir’i kendilerine bağlamışlar ve o dönemde Kırşehir “Gülşehir” olarak ad­landırılmıştır. 1174’de Kılıçaslan, Kırşehir’i yeniden Selçuklu Devleti’ne bağlamıştır. II. Kılıçaslan 1186’da Türk geleneğine uyarak devletin topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırınca Kırşehir, Muhiddin Mesud’a düşmüştür. Kardeşi Rukneddin Aslan Konya’yı ele geçirdikten sonra Ankara ve Kırşehir’i de kendine bağlamıştır (1203). 1220’de Ala­addin Keykubat Mengücekler’in Kemah koluna son vermiş, Mengücek boylarından Mu­zaffer Muhammed’e Şebinkarahisar’ı kan dökmeden teslim ettiği için Kırşehir’i tımar olarak vermiştir. Kırşehir bu dönemde imar edilmiş ve bir kültür kenti haline getirilmiştir.
Moğol istilası döneminde Kırşehir, Moğol ordularının yaylak ve kışlağı durumunda idi. Kırşehir Muzaffer Muhammed’e verildikten sonraki dönemde Baba ishak çevresinde toplanan Türkmen boylarının silahlanması üzerine Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Key­hüsrev 60.000 kişilik bir orduyu yardıma çağırmıştır. Selçuklu ordusu Türkmenleri ve ba­şında bulunan Baba İshak’ı Kırşehir’in Malya ovasında yenilgiye uğratmıştır (1240).
1243 Kösedağ savaşından sonra Moğollar Anadolu’yu kesin bir şekilde hakimiyetleri altına aldılar Sultan II. Keyhüsrev, Şemseddin İsvahhani’yi Moğol sultanı Batuhan’a elçi göndermiş, anlaşma yapılmasını sağladığı için o Kırşehir ita amirliği ile subaşılığına getirilmiştir. IV. Kılıçaslan zamanında Caca oğlu Nureddin, 1262’de Kırşehir’ suba­şısı olmuştur. İl onun zamanında çok gelişmiş, bayındır bir il haline gelmiştir. Caca oğlu Nureddin Bey güvenlik ve barışa önem vermiştir. İlde Cacabey Medresesi ve külliyesini kurmuştur. Memluk Sultanı Baybars 1277’de Anadolu’ya gelerek Elbistan’da Moğolları yenilgiye uğratmış, Selçuklu ordusunun bir bölümü bu savaş sırasında Memluklular’a katılmıştır. Cacabey de, kardeşi ile Mısır Memluk Sultanı Baybars’a esir düşmüştür. Baybars, esirleri serbest bırakınca Cacabey Kırşehir’e dönmüştür.
Cacabey, Türk halkını koruması, yüksek bir ahlaka sahip olması özü-sözü pek bi­ri olması dolayısıyla Anadolu’da çok sevilmiştir. Öz Türkçe konuşup Türk kültürünün ve eserlerinin Kırşehir ve Anadolu’ya yayılmasına öncülük etmiştir. Cacabey XIII.yy.da Anadolu’da yaşamış olan diğer Türk büyüklerinden Hacı Bektaşi Veli, Mevlana Celalettini Rumi ile de görüşmüş, hatta onların övgülerine bile mahzar olmuştur.
Nureddin Cacabey’in 1272’de Kırşehir’de kurmuş olduğu Cacabey Medresesi onun adını ebedileştirmiştir. Bu medrese aynı zamanda bir rasathane idi. Batı Türkis­tan’da Uluğ Bey’in rasathanesine ise Selçuklular zamanında Kırşehir Cacabey rasatha­nesi de o derece önemli idi. Bugün cami olarak kullanılan bu medresenin dış köşelerin­de sütunlar, uzay araçlarına benzetilmektedir. Cacabey medresesinde eğitim tamamen Türkçe idi. Türk dilinin Fars kültürü içinde erime tehlikesi altında bulunduğu sırada Cacabey, bir kurtarıcı olarak Türklüğü ayakta tutmuştur. Bu sebeple Ahi Evran, Aşıkpaşa, Hacı Bektaşi Veli, Ahmet Gülşehri gibi alim ve şairler eserlerini öz Türkçe yazmışlardır. Bu nedenle Türk tarihinde Cacabey’in önemi büyüktür. Cacabey, Rum tekfurları ile yaptığı bir çarpışmada şehit düşmüştür (1301). Türbesi Cacabey Medresesi yanındadır.
Selçukluların başına II. Mesut’un geçtiği dönemde İlhanlı komutanı Baycu Noyan, Anadolu’da bağımsız davranıyordu. Malya ovasında 300.000 kişilik bir ordu Baycu No­yan’ı yenilgiye uğratmıştır. Bundan sonra Kırşehir ve çevresi yakılıp, yıkılmıştır. Ülke dörde ayrılmış; Kırşehir ve yöresi Şerafettin Osman’a bırakılmıştır. Yöre halkı bu dö­nemde vergilerin ağırlığından bunalmıştır. 1317’de İlhanlı hükümdarının kardeşi Timurtaş Anadolu’da düzeni sağlamış ve 1322’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Timurtaş, Anadolu karışınca Memlükler’e sığınmıştır.
Beylikler Dönemi
Kırşehir 1365’de Eretna Beyliği’nin hakimiyetine girmiştir. 1381 ‘de Kırşehir yöre­sinde yaşayan Tatar boylarından Samağarlılar, Türkmenlerin otlaklarına saldırdıklarını iddia edince, Kadı Burhanettin, Emir Pir Ali ile Seyidi Hüssam komutasında bir ordu gön­dererek Türkmenleri cezalandırmıştır. 1389’da Mürüvvet Bey, Kırşehir’i ele geçirerek Kadı Burhanettin’e vermiştir. 1389’a gelindiğinde Yıldırım Beyazıd, kendisine karşı itti­fak kuran Kadı Burhanettin ile Candaroğlu Süleyman Paşa üzerine yürümüştür. Kadı Burhanettin savaşmak istemediğinden Kırşehir yöresine çekilmiştir. Kırşehir Valisi Adil Şah’ın teklifiyle kentin surlarını onartmıştır.

Timur’un 1394’de Anadolu’ya geldiği sırada, onu destekleyen Karaman oğulları Kırşehir’e saldırarak, şehri yağmalamışlardır. 1396’da Timur’un geri dönmesi üzerine Kadı Burhanettin, Karaman oğulları’nın üzerine yürüyerek onları cezalandırmıştır. Kadı Burhanettin öldürülünce Kırşehir halkı şehri Yıldırım Beyazıt’a vermiştir. Bu sıralarda Beyazıt’a sığınan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, kendisini Timur’a teslim edilece­ğinden endişe edince Kırşehir ve çevresini yağmalamıştır. Timur 1402’de Ankara sava­şında Yıldırım’ı yenmesi üzerine Kırşehir, Karaman oğullarına verilmiştir.

Anadolu’da Fetret Devri (1402-1413) yaşanırken Karamanoğlu Mehmet Bey, Çelebi Mehmet’ten yardım istemiştir. Şimdiki Çayağzı kasabasında Cemele kalesinde görüşmüşlerdir. Karaman oğulları ve Dulkadiroğulları’nın saldırısına uğrayan, yağma edi­len ve zamanla eski canlılığını yitiren Kırşehir, II. Murat döneminde (1402-1451) Osmanlılara kesin olarak bağlanmıştır.

Osmanlı Dönemi
Anadolu’da Osmanlı egemenliğinin kesin olarak kurulmasından yani Fatih Sultan Mehmet’in Anadolu Türk birliğini sağlamasından sonra Kırşehir’de Celali isyanları dışında XIX.yy.ın sonlarına kadar kayda değer önemli olaylar görülmez,
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Ahiliğin büyük rolü olmuş, düzenli ordunun yani Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşu sırasında Hacı Bektaş Veli’nin etkileri görülmüştür. Yeniçeriler Hacı Bektaş’ı “Pir” olarak kabul etmişlerdir. Katip Çelebi Seyahatnamesinde; Kırşehir için, havası güzel bir sahrada kurulduğunu, üzerinde bir kalesi olduğunu yazmaktadır.
1527’de Hacı Bektaşi Veli’nin torunlarından Kalender Çelebi Ankara-Kayseri yöresinde ayaklanmıştır. Bu ayaklanma büyüyünce Kanuni Sultan Süleyman, Sadrazam İbrahim Paşa komutasında bir orduyu 1528’de Kırşehir yöresine yollamıştır.
1560’lı yıllara gelindiğinde Anadolu’da yoğun bir kargaşa daha yaşanmıştır. Halkı zorla soyan Hakibe Sührap adlı eşkıyaları cezalandırmak için Kanuni Kırşehir beyi Memiş Bey’e emir vermiştir. Fakat durum, yani halktan zorla vergi toplandığı Kırşehir kadısının İstanbul’a gönderdiği mektuplardan anlaşılmaktadır. 1580’de Kırşehir’de bazı medrese öğrencilerinin ayaklandığı görülmüştür. Bu öğrencileri cezalandırmak için Çıkartılan ferman, bazılarının işine gelmiş, bunları fırsat bilen bir kısım görevliler halka zul­metmeye başlamıştır. 1584’de bu ayaklanmayı bastırmak için gönderilen Mısır valisi Şehzade Mehmet’in adamları bir çete oluşturarak Kırşehir’deki köyleri basmıştır ve suçsuz insanları öldürerek mal ve paralarına el koymuşlardır.
1604-1605’de Hızır isimli bir eşkıya 500-600 kişilik bir güç ile Niğde ve Kırşehir sancaklarını istila edip, yağmalamıştır. Onun öldürülmesinden sonra yerine geçen Bıyık Ali’de, Kuyucu Murat Paşa’nın Celali isyanlarını bastırmak için çıktığı sefere kadar, böl­gede zulüm ve baskısını sürdürmüştür. Yine ünlü Celalilerden Tavıl Ahmet Paşa’nın kar­deşi olan Meymun, çevresine topladığı 7.000 kişi kadar bir kuvvetle Kırşehir ve çevre­sini talan etmiştir. Kuyucu Ahmet Paşa, Meymun ve adamlarını yenilgiye uğratarak öldürmüştür (1607).
Devlet otoritesinin zamanla zayıflaması “ayanları” ortaya çıkarmıştır. Ayanlar Kır­şehir ve dolaylarında da etkili olmuştur. Bunlardan Çapanoğulları Kırşehir’de de etkili olmuştur. Devlet ise, ülke düzeninin sağlanması ve asker toplanmasında ayanlardan yar­dım istemek zorunda kalmıştır. 1797 sonunda Vidin ayanı Paspanoğlu Osman ayaklanınca, devlet Çapanoğlu Süleyman Bey’den yardım istemiştir. O da Kırşehir ve yöresin­den asker toplamıştır. 1799’da Fransızları Mısır’dan çıkarmak için yapılan hazırlıklar sırasında Çapanoğlu Süleyman Bey’in 1866’da başlayan Osmanlı-Rus savaşına asker göndermesine karşılık, II. Mahmut, Süleyman Bey’e 1808’de Şarkikarahisar sancağı, 1810’da Kayseri sancağı mütesellimliğini, 1811 ‘de Kırşehir sancağı mütesellimliğini ver­miştir.
Kırşehir XIX.yy. ortalarında önemini yitirmiş ticaret yolları üstünde küçük bir durak yeri haline gelmiştir. Bu sıralarda nüfusu yaklaşık 3500 kadardır. Yüzyılın sonlarına doğ­ru Ankara iline bağlı sancak merkezi halindeki şehrin nüfusu 8.462 olarak gösterilmek­tedir. Kırşehir kazası merkez kazadır. 185 köy Kırşehir’e bağlıdır. Bu dönemde Kırşe­hir’de 4 medrese, 1 idadi, 1 rüştiye, 2 iptidaiye, mahalle ve köylerde 25 sıbyan mektebi ve 1 Ermeni mektebi vardır. 1603 ev, 10 han, 600 dükkan, 6 kahve, 25 cami, 19 mescit, 1 kilise, 1 kışla 1 depo, 1 cephanelik bulunmaktadır. İdadi mektebi 1889’da yapılarak eğitime açılmış, 1903’de bir tadilat gördüğü belirtilmektedir.
Osmanlının ilk dönemlerinde Kırşehir, Karaman eyaletine bağlı bir sancak duru­mundadır. 1867’de sancak haline gelmiştir. 1902’de Ankara’ya bağlı bir sancak olan Kır­şehir’e Avanos, Keskin ve Çiçekdağı ilçelerinin bağlı olduğu görülmektedir.
Kırşehir 1874’de büyük bir kıtlıkla karşılaşmıştır. 15 Mayıs 1874’de İstanbul’da ya­yınlanan Basiret Gazetesi, Kırşehir’den gönderilen mektuplara dayanarak; köylünün,kıtlıktan ölmüş hayvan, ağaç kabuğu ve ayrık otu yemek zorunda kaldığını yazmaktadır.

Kırşehir’in Tarihi Yerleri

Çağırkan Kale Höyük


Kırşehir ili Kaman ilçesine 9 km uzaklıktaki Çağırkan kasabasında bulunur. 25-27 metre yüksekliğindeki toprak dolgu höyüğün genişliği 500 m den fazladır. Höyükte Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi adına Japonlar tarafından Prof. Dr. Masao MORİ başkanlığında 1986 yılında arkeolojik kazılar başlatılmıştır, bu günde halen devam etmekte olan kazılarda elde edilen eserlere bakıldığında höyüğün MÖ.. 3000’den islami döneme kadar iskan gördüğü anlaşılmaktadır. Kale höyükte çoğunluğu günlük kullanıma ait olan çanak, çömlek ve ev aletleri ile takılardan oluşan 100’lerce eser Kırşehir Müzesine kazandırılmıştır. Kazılardan çıkan eserlerin Hitit ve Firik medeniyetlerine ait olduğu anlaşılmıştır.

Hashöyük

Kırşehir ili merkezine 35 km uzaklıktaki Hashöyük sınırları içerisindedir. Fransız arkeologlar tarafından 1938 yılında yapılan kazılarda Hitit dönemine ait kalıntılar bulunmuştur.

Kalehöyük

Kırşehir kent merkezinde bulunan kalehöyük üzerinde yapılan yüzey araştırmalarında höyüğün M.Ö. 3000’den zamanımıza kadar kesintisiz iskan edildiği anlaşılmaktadır. Höyük üzerinde bir camii, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında inşaa edilen bir okul binası bulunmaktadır.

Mucur Yeraltı Şehri


Mucur’un merkezinde, Hamidiye Mahallesindedir ve Ülkemizin önemli tarihi yer altı şehirlerinden biridir. İl Hıristiyanlık döneminde MS.. 3.ve 4. yüzyıllarda yapılmıştır. Mucur’un bu dönemlerde, Hıristiyan aleminin Kapadokya bölgesindeki belli başlı şehirlerinden olduğu anlaşılmaktadır. Roma ve Bizans döneminde savaş ve baskınlar sırasında halkın korunması amacıyla yer altı şehrinin yapıldığı bilinmektedir. Yerden 7-8 metre derinlikte, yumuşak kayalara oyularak yapılan Mucur yer altı şehrinin Kırşehir Aşıkpaşa Türbesi yakınlarına kadar uzandığı tahmin ediliyor. Yer altı şehrinin ek giriş kapısı kuzeydedir. Bugün 42 odaya sahip olan yer altı şehrinde, dehlizler, ahırlar, ibaret yerleri, gizli yollar ve geçitler bulunmaktadır. Ayrıca, yer altı şehrinde, özel bölmelerin girişlerini kapatmak amacıyla yapılmış, büyük hacimli kapak taşları ile şehrin oksijen ihtiyacını karşılamak için yapılmış havalandırma bacaları bulunur.
Mucur yer altı şehri üzerinde bulunan 4795 m2 alan 1991 yılında Kültür Bakanlığınca kamulaştırılmıştır. Ayrıca, Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca birinci derecede korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiştir.
Mucur yer altı şehri, Nevşehir iline bağlı Derinkuyu, Kayaklı ve Zelve ilçelerinde bulunan yer altı şehirleriyle eşdeğerde olup, Kırşehir bölge turizmine önemli katkıda bulunacak niteliktedir. 1988 yılında, Belediye’nin imkanları ile temizliği ve giriş düzenlemeleri yapılarak, yer altı şehrinin iki katı yerli ve yabancı turizme açılmıştır. Yer altı şehri, ileriki yıllarda yapılacak yeni çalışmalar sonucunda daha fazla önem kazanacaktır.

Dulkadirli İnli Murat Yeraltı Şehri

Merkeze 58 km. uzaklıktaki Dulkadirli İnli Murat Köyünde bulunur. Bir manastır yada konaklama yeri görünümündeki yer altı şehrinin, MS.. 4.-5. yüzyıllarda bölgede yaşayan Hıristiyanlar tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Sağlam bir yapıya sahip olan yer altı şehri, kaya zeminin oyulmasıyla yapılmış üç ana mekan ve bu mekanlara açılan, işleri boş 10 odadan ibarettir. Büyük salonlardan esas avluya açılan, kemerlerle süslü 14 kapısı vardır. İkinci salonun ikinci odasında, basamaklarla inilen bir de su kuyusu vardır. Son yıllardaki çalışmalarla yer altı şehrinin bir kısmının temizliği ve bakımı yapılarak, turizme açılmıştır. Bu yer altı şehri, bu gün Türkiye’de turizme açılan diğer yer altı şehirleriyle karşılaştırıldığında, daha farlı ve güzel bir yapıya sahip olduğu görülmekte olup, ilimiz turizm potansiyelleri arasında yer almaktadır.
Bu yer altı şehrinin yakınlarında, Dulkadirli Yarımkale Köyü’nde ikinci bir yer altı şehri vardır. 25-30 m. yüksekliğindeki kayalar içerisine oyulmuş açık avlulu bir kenvarsaray ile yine kayaların oyulmasıyla yapılmış 4 salon, – 8 odadan oluşmaktadır. Gerekli bakım yapıldığında görülmeye değerdir.
Ayrıca Mucur-Aksaklı köyü ile Kaman-Aliöllez dağı eteklerinde de yer altı şehirleri bulunmaktadır. Kaman’ın güneyindeki kuşkale tepesinin şehirle buluştuğu noktada, kayalara oyulmuş, büyük bir salonu, uzun koridoru ve 10-12 odası olan yerleşim yeri vardır.

İki Öküz Başlı Hitit Kabartma Heykeli (Öküz Başı)


Kırşehir’in batısında Kızılırmak kıyısında bulunan Savıcılı Büyükoba kasabası yakınlarındaki höyüğün tepe kısımlarında bulunmuştur. İki öküz başlı Hitit kabartma heykeli- sunağı yaklaşık 30 ton ağırlığında ve granitten yapılmış olup halk tarafından öküz taşı olarak adlandırılmıştır. Hitit dönemine ait olduğu sanılan anıtın bulunduğu höyükte çanak ve çömleklere de rastlanmıştır, sunak halen Hirfanlı baraj tesislerinin giriş yolu üzerindeki jandarma karakolu yakınında durmaktadır.

Kırşehir Kalesi


Kırşehir’in ortasında akan Kılıçözü çayının yanı başındaki yığma tepeye, halk “Kale” demektedir. Yığma şeklinde oluşan höyüğün yüksekliği 30 m.dir. 10 dönümlük bir alanı kaplamaktadır. Bu tepenin 4. yy. da Bizans imparatoru Jüstinien tarafından oluşturulduğu sanılmaktadır. Kadı Burhanettin’in Osmanlılara karşı tamir ettirdiği kaleden bu güne hiçbir şey kalmamıştır. Halk arasında söylenen “ Kale’de evi, Kındam’da bağı olmayana kız verilmez” sözü de, burada zamanında evlerin bulunduğunu göstermektedir. Bu gün bu kale üzerinde yalnız Alaeddin Camii ve bir okul bulunmaktadır.

Cemele (Çayağzı Kalesi)

Kırşehir’in Çayağzı kasabasının güneyindeki dağın en yüksek noktasında yapılmış olan kale varlığını hala korumaktadır. 14. yy. başlarında kale Orta Anadolu da Kadı Burhanettin ve Osmanlı devleti arasında sınır teşkil etmiştir, daha sonra Karaman oğullarının sahiplendiği kale Çelebi Mehmet tarafından alınmıştır. Kalenin adı bazı Osmanlı tarihlerinde Cemaze, Cemadi, Cemade biçiminde yazılmıştır.

Ömerhacılı Kalesi

Kamana 12 km uzaklıkta Ömerhacılı kasabasında Baran dağının sarp ve dik bir tepesi üzerindedir. Kalede oturanların asma merdiven yada gizli yollardan buraya çıktıkları, çevrede hiçbir yerde basamak yerine rastlanmamasından anlaşılmaktadır. Tuğladan yapılmış kemer kalıntıları kalenin önemini göstermektedir. Yapının Roma ve Bizans döneminde kullanıldığı sanılmaktadır.

Keçi Kalesi

Kırşehir merkez Kızılca köyünün doğusundadır.Bizanslılar döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Kalenin duvar kalıntılarının bu günkü yüksekliği 2-3 metre kadardır. Kırşehir’de bulunan kalelerin en büyüklerindendir.

Kuş Kalesi

Kaman yakınlarında bulunan kuş kalesi turizm yönünden görülmeye değer eski bir kale harabesidir. Etilerden kaldığı ve Bizanslar tarafından da kullanıldığı sanılmaktadır.

Kesikköprü Kervansarayı (Cacabey Kervansarayı)

Kırşehir’in 23 km güneyindeki Kesikköprü köyünde Kızılırmağın kenarında bulunmaktadır. Selçuklu yapısı olan kervansarayın 1248 yılında Anadolu Selçuklu sultanı II. Gıyasettin Keyhüsrev döneminde Kırşehir emiri Nurettin Caca tarafından yaptırılmıştır. 1989 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce restore edilerek bu günkü şeklini almıştır. Kervansaraya güney cephesinde bulunan bir kaç kapıdan girilmektedir, giriş bir eyvan şeklinde olup, tonozla örtülüdür. Eyvanın sonunda bir mescit, sağında bir oda bulunmaktadır, eyvandan geniş dikdörtgen bir avluya geçilmektedir. Avlunun kuzeyinde altı ayağın taşıdığı sivri kemerli beşik tonozlu revak bölümü mevcuttur. Kapalı bölüm taç kapası sivri kemerli olup eyvan şeklindedir. Kapalı bölüm taç kapısının üzerinde faklı yönlerde ilerleyen iki aslan figürü bulunmaktadır.

Kesikköprü

Kesik köprü köyünde, Kızılırmak üzerinde kurulu olan köprü 1248 yılında Anadolu Selçukluları tarafından Kesikköprü kervansarayı ile birlikte yaptırılmıştır. Kırşehir ile Konya’yı birbirine bağlamak için yapılan köprü Türk mimarisinin önemli eserlerindendir. Kesikköprü 400 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğinde, 13 gözlü olup gözler sivri kemerlidir. Köprü 1616,1849,1925 yıllarında onarım görmüş olup bu günde halen onarım çalışmaları devam etmektedir.


Share this article :

Yorum Gönder

 
TOP
©. TÜRKİYE -
-