GOOGLE+

Home » » BURDUR

BURDUR

Rate it :





BURDUR:


TARİHİ


Tarih Öncesi Dönem

Tarihi Neolotik Çağa kadar inmektedir.1957-1960 yılları arasında Prof.J.Mellaart tarafından Hacılar’da yapılan kazılarda Neolitik kültürün bütün ayrıntılarını ortaya çıkarmıştır. Bu bulgular M.Ö.7000 yıllarına inmektedir. Yine 1978-1988 yılları arasında Kuruçay Höyükte ve 1989-1992 yılları arasında Bucak Höyücek Höyükte Prof.Dr.Refik DURU tarafından yapılan kazılarda da Neolitik çağın kültürüne rastlanılmıştır. Bu çağın en önemli özelliği: İnsanların,hayvanları evcilleştirmesi,çanak-çömlek yapımını öğrenmiş bulunmasıdır. Anadolu’nun ilk heykelcikleri olarak bilinen ANA İLAHE’yi temsil eden pişmiş toprak figürünler ve süs eşyaları Neolitik Çağda Hacıların en önemli eserleridir.
Kalkolitik Çağ; Neolitik çağdan sonra gelen M.Ö.5400-3000 yılları arasındaki çağdır. Bu çağda taş,kemik ve ağaç aletlerin yanısıra,madenin de kullanılmaya başlanmış olması bu çağın en önemli özelliğidir. Kuruçay Höyükte bulunan madeni keskiler,ok uçları gibi aletler çağın özelliğini yansıtırlar. Ayrıca Uğurlu Höyük,Kızılkaya Höyük,Karamanlı Çamur Höyük,Tefenni Beyköy Höyükte bu çağı destekleyen malzemeler elde edilmiştir.M.Ö. 3000-2000 yılları arasına tarihlenen Eski Tunç Çağında,medeniyet daha gelişmiş,taş aletlerin yerini tunçtan yapılan aletler almıştır. Çağın özelliklerini yansıtan bir başka grup da,pişmiş toprak ve mermerden yapılmış keman tipi idollerdir. İlimizde Yassıgüme Höyük,Burdur Höyük,İncirdere Höyük,Tepecik Höyük gibi yerleşim yerlerinde eski tunç çağı malzemesi yaygın olarak tespit edilmiştir.İlimiz, bugünkü sınırları ile Isparta ve Antalya illerini de içine alan antik PİSİDİA bölgesinde kalmaktadır. Bu bölge Pers döneminin ortalarına kadar karanlıkta kalmış,henüz aydınlatılamamıştır. Bölge, M.Ö. 2000 yıllarında ARZAVA konfederasyonunun siyasi merkezi olmuştur. Bu durum M:Ö. 1000 yılına kadar çeşitli toplumların yerleşmesiyle devam eder.M.Ö. 8.yy’da Pisidia’nın batı bölgesi Friglerin hakimiyetine girmiştir. Yarışlı Gölü’ndeki yerleşim yerinde Frig keramiklerinin bulunması bu tezi desteklemektedir. M.Ö. 696-676 Frig devletini yıkan Lidyalıların bölgeye hakim olduğunu görüyoruz.M.Ö. 546 yılında Lidyalıları yenen Persler,bölgeyi ele geçirmişlerdir. M.Ö. 334’te Büyük İskender,Biga Çayı kenarında Persleri mağlup eder ve Anadolu’ya yönelir. Önce Bodrum,Milet ve Phaselis’i alır. Daha sonra Perge,Side,Aspendos’u alır ve M.Ö.333’te de Sagalassos ve Kremna’yı da zapteder. Büyük İskenderin M.Ö. 323 yılında ölümü,imparatorluğun paylaşılmasına sebep olur. Bölgeye, M.Ö. 321 yılında komutan Antigonos hakim olur.Fakat M.Ö.301 yılında İpsos Savaşında Selefkoslulara yenilince ülkesini kaybeder. Selefkoslardan sonra bölge,Bergama krallığına ve daha sonra da Roma’ya bağlanır. Bu durum, M.S. 395 yılına kadar devam eder. Bu yıl Roma İmparatorluğu ikiye bölünür; bölge Doğu Roma(Bizans) idaresine girer. Bu durum M.S. Xl yy. sonlarına kadar devam eder ve bu tarihten itibaren Türk hakimiyeti başlar. Roma çağında Psidia’nın her tarafında kesif bir yerleşme vardır. Bir çok yeni şehir kurulmuş, eski merkezler yeniden onarılmıştır.

Osmanlı Dönemi

1071 Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra ise bölge; sırasıyla SelçuklularHamitoğulları ve Osmanlıların hakimiyeti altına girmiştir. Anadolu’ya yayılan Oğuz boyları muhtemelen 1075’lerde o zaman Psidia diye adlandırılan bölgeye ve Burdur’a yerleşmeye başladılar. İlk yerleşim yerleri Şekerpınarı-Hamam bendi mevkii olmuştur. Çoğunluğu Kınalı aşiretinden olan Türkmenler, en az 2000 çadırdan meydana gelen bir toplulukla yerleşim yerleri kurmaya başladılar. Başlangıçta kendi başlarına hiçbir devlete bağlı olmadan ve komşuları olan Bizanslılarla mücadele ederek varlıklarını sürdürdüler. Bu mücadelelerin en önemlisi Dinar yakınlarında Bizanslı Manüel Kommenos komutasındaki orduyu yenmeleridir.Bilhassa Haçlı Seferleri döneminde Selçuklu Hükümdarı I. Mesut ve II. Kılıçarslan’ın Erle ovasında bu orduyu yenilgiye uğratması Selçuklu hakimiyetini bu bölgede kolaylaştırdı. Selçuklu Hükümdarı II. İzzeddin Kılıçarslan Denizli, Uluborlu, Burdur ve Antalya’ya kadar olan bölgeyi ve Türkmen aşiretlerini idaresi altına aldı.
Fakat Türkmen aşiretleri üzerinde tam bir otorite sağlayamadı. Bölge; 1219 ve 1236 yıllarında tekrar I. Keykavus ve Alaaddin Keykubat tarafından alındı. Böylece, bölge kesinlikle Selçuklu hakimiyetine girmiş oldu. 1257 yılında Selçuklu Devleti üç kardeş arasında pay edildi. Fakat II. Alaaddin Keykubat ölünce, II.İzeddin ve IV. Rukneddin Kılıçarslan arasında paylaşıldı. Ama iki kardeş arasında çıkan şavaşta Rukneddin yenildi ve Burdur kalesine hapsedildi. 1259 tarihinde hapisten çıkarak Selçuklu tahtına oturdu. Rukneddin Kılıçarslan hapis dönemi olaylarının intikamını almaya başladı. Bu yüzden huzursuzluk arttı. Bu arada Baba İlyas ve Baba İshak isyanları da devletin otoritesini sarstı. Ve nihayet Selçuklu Devleti 1303 yılında tamamen ortadan kalktı.Bu otorite boşluğundan istifade eden Selçukluya bağlı aşiret ve oymakların “Uç” Beyleri de kendi başlarına hükümet kurmaya başladılar.
Antalya ve Denizli’nin Türk hakimiyetine girmesinden sonra akın akın gelen aşiret ve oymaklar, bilhassa Kayı, Avşar, Bayındır, Büğdüz, Yazır, Yiva ve diğerlerinin toplamı 200 bin çadıra ulaşmıştı. Bu türkmen nüfusunun merkezi de Burdur olmuştur. Celaleddin Harzemşah’ın komutanlarından ve Yomut kabilesinden olan Hamit Bey, Selçukluların döneminde Burdur ve Çığralı’ya kadar olan bölgenin sınır beyiydi. Selçuklunun yıkılma dönemine denk gelen Hamitoğulları Beyliğinin esas kurucusu Hamit Bey’in torunu olan Felekeddin Dündar Beydir. Bir “Uç” beyi olan Dündar Bey, beyliğini Burdur’da ilan ederek, beyliğini dedesinin adına hürmeten “Hamitoğulları” olarak duyurdu. Hamitoğullarının en parlak dönemi Dündar Bey’in zamanıdır. Beyliğin sınırları genişlemiş, Antalya, Gölhisar ve Korkuteli beyliğe katılmıştır. Burdur ili, dönemin en önemli merkezi olmuştur. Sanat, ticaret ve nakliye gelişmiştir.
İlhanlılar Anadolu’ya geldiğinde diğer beylikler gibi Hamitoğulları da bağlılıklarını Başvezir Emirçoban’a bildirerek, İlhanlı fırtınasını kazasız atlatma yoluna gitmiştir. Emirçobanoğlu Timurtaş’ı (Demirtaş), Anadolu Valisi olarak atamıştır. Timurtaş Anadolu’daki beylikleri tek tek ortadan kaldırmaya başlamıştır. Hamitoğulları’nın da üzerine yürüdü. Dündar Beyi 1323 yılında Antalya’da öldürdü ve Hamitoğullarının toprağını ilhak etti. Bu durum karşısında Dündar Beyin oğulları memleketten kaçtılar. Bu hakimiyet 1327 yılına kadar devam etti. Oğlunun yaptıklarını tasvip etmeyen Emirçoban, Anadolu’ya gelerek oğlunu ortadan kaldırmak istedi. Timurtaş Mısır’a kaçtı, fakat orada öldürüldü.
Dündar Beyin oğlu Hızır Bey Eğirdir’e gelerek Hamitoğulları’nın topraklarının bir kısmında hakimiyet kurdu.
Hızır Beyin ölümünden sonra yerine, Dündar Beyin diğer oğlu İshak Bey geçti. İshak Beyin Beyşehir ve Akşehir’e kadar beyliğin sınırlarını genişlettiğini görüyoruz. İshak Beyin 1335’te ölümünden sonra yerine oğlu Muzafereddin Mustafa Bey geçti. Onun da yerine oğlu Hüsameddin İlyas Bey 1349’da başa geçti. İlyas Bey Karamanoğullarıyla savaştı; fakat topraklarını kaybetti. Germiyanoğulları’nın yardımıyla topraklarını geri aldı. Yerine geçen Kemaleddin Hüseyin Bey, Karamanoğulları’nın saldırısına uğradı. Ama Osmanlılar ve Germiyanoğulları’nın yardımıyla kurtuldu. Bu sırada Anadolu’nun Söğüt Bölgesinde gittikçe büyüyen ve kuvvetlenen ve Osmanoğulları tarafından kurulan Osmanlı Devleti dikkat çekiyordu. Osmanlı padişahı Murat Hüdavendigar Kosova’da şehit olunca yerine oğlu Yıldırım Beyazıt geçmişti. Yıldırım Beyazıt’ın hükümdarlığını başta Karamanoğulları olmak üzere diğer beylikler de tanımadılar. Yıldırım Beyazıt Anadolu’ya geçerek bu beylikleri teker teker ortadan kaldırdı. Hamitoğulları Beyliğini de ortadan kaldırarak Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi olan Kütahya’ya bağladı (1391). Böylece Hamitoğulları ve diğer beylikler ortadan kalkmış ve Anadolu’da Türk Birliği sağlanmıştır. Hamitoğullarının son beyi Kemaleddin Hüseyin Beyin oğlu Mustafa Bey, Osmanlı komutanı olarak görev almıştır. Böylece Burdur’un Osmanlı Dönemi başlamıştır.
Osmanlı Şehzadelerinden I. Beyazıt ve ll. Selim Kütahya’da Beylerbeyi olarak bulundular. ll. Beyazıt zamanında Şah Kulu ayaklanması ortaya çıkmıştır. Şah Kulu Şehzade Korkut’un Antalya’dan Manisa’ya giden hazinesini yağmalamış, Antalya, İstanos, Elmalı, Burdur ve Keçiborlu’yu basarak, buraların kadılarını ve bir çok insanı öldürmüştür. Şah Kulu sonunda İran’a sığınmış ve böylece tehlike ortadan kalkmıştır.
XVl. yy’a kadar Burdur’da önemli olaylar olmamıştır. 1522’de de Burdur Tirkemiş İlçesi merkezi durumundadır. Bu dönemde şehir eskiye nazaran daha gelişmiştir. XVl. yy’ın sonuna doğru şehir biraz daha büyümüştür. Ekonomi canlanmıştır. Bu bakımdan verilen vergiler fazlalaşmıştır. 1839 Tanzimat hareketinden sonra Burdur, Kütahya ilinden ayrılarak Konya ilinin Isparta kaymakamlığına bağlandı. 1850 yılına kadar bu bağımlılık sürdü. Daha sonra başta Saden oğlu Hacı İsmail Ağa olmak üzere Burdur’un Sancak olması için uğraşmışlar ve 1872 yılında Burdur sancak olmuştur. Burdur’un ilk sancakbeyi Mehmet İzzet Paşadır.
Osmanlı Devleti 1914’de 1. Dünya Savaşına katılınca bütün yurtta seferberlik ilan edilmiş ve aynı yıl Burdur’da şiddetli bir deprem olmuş, yaklaşık 4000 kişi ölmüş ve şehrin önemli dini yapıları bu depremde yıkılmıştır. Her iki felaket birleşmiş ve Burdurlular birkaç yıl bu kötü şartlar altında yaşamışlardır.

Cumhuriyet Dönemi

1920 yılında müstakil mutasarrıflık olan Burdur, doğrudan hükümet merkezi olan İstanbul’a bağlanmıştır. 1.Dünya Savaşının yenilgi ile neticelenmesinden sonra İtalyanlar Antalya’ya asker çıkardılar. Burdur’a gelerek merkez komutanlığı kurdular. Burdur düşmanın yurttan atılmasından sonra kurulan yeni Türkiye Cumhuriyetinde 1923 yılında İl olarak yerini almıştır.

TARİHİ YERLER

Sagalassos


Pisidia bölgesinin Roma İmparatorluk döneminde kuşkusuz en önemli şehri olan Sagalasos, Burdur ili Ağlasun İlçesinin 7 Km. kuzeyinde bulunmaktadır. Sagalassos doğu-batı yönünde 2.5km, kuzey-güney yönünde 1.5km’lik bir alanı kaplar. Sagalassosun hemen güneyinde bulunan verimli ovalardan biri olan Çanaklı Ovası, Sagalassos’a seramiği için toprak sağlamıştır. M.Ö.1.yy’’an -M.S.6.yy’’ kadar olan zaman içinde bu seramik yapımının Sagalassos ekonomisinde önemli bir yeri olduğu anlaşılmıştır.
Sagalassos’un ilk tespiti 1706 yılında Fransız gezgin Paul Lucas tarafından yapılmıştır. 1989’dan itibaren Marc Waelkens başkanlığında ilk modern ve bilimsel kazı çalışmaları başlamıştır.
Sagalassos’da ilk yerleşmelerin Neolitik ve Kalkolitik çağlarında başlamış olması, bulunduğu bölge açısından oldukça mümkündür. Ancak Sagalassos’un ismi tarihte ilk defa Büyük İskender’in M.Ö.334’de burayı işgali ile görülür. İskender’den sonra bölgenin egemenliği Suriyeli Selevkidler’e geçmiş, M.Ö.189’da Bergamalı Attlidlerin himayesi altına girmiştir. Bu dönemde şu anda tamamıyla yıkık durumda bulunan Bouleterion (şehir meclisi binası) inşa edilmiştir.
M.Ö.1.yy’da tiyatro ile yukarı agora arasında yer alan bölgede, u şeklinde bir çeşme binası yapılmıştır. M.Ö. 39 yılında Sagalassos’un Galadya kralı Amyntas’ın yönetimine geçtiği bilinmektedir. Amnyntas’ın ölümünden sonra Galadya bölgesinin kurulması üzerine Sagalassos M.Ö.25 yılında Roma egemenliği altına girmiştir. Roma yönetimi sonuç olarak, Sagalasos’a ekonomik açıdan büyük yararlar sağlamıştır. Belki M.Ö.1.yy.sonunda güney Anadolu tanrısı olan Kakasbos’a ait dorik bir tapınak inşa edilmiştir. Bu tapınağın kuzeydoğu tarafında yaklaşık aynı zamanda inşa edilmiş büyük bir anıt ortaya çıkarılmıştır. Bu anıtın üç tarafının dans eden kızlar kabartmalı bir friz tarafından süslendiği, bulunan friz bloklarından anlaşılmıştır. Anıtın yazıtı bulunamamış olmasına rağmen ele geçirilen bir mermer heykelin başına göre belki de Büyük İskender’e ait olduğu sanılmaktadır. Yine enken imparatorluk döneminde, aşağı agoranın batısında İyonik Peridteros planlı Apollo Klarios Tapınağı inşa edilmiştir. Aynı zamanda yapılmış olan, aşağı agoradan ana caddeye inen 30 basamaklı bir merdivenli giriş kapısı kazılarda gün ışığına çıkarılmıştır.
M.S,2.yy’da Sagalassos,kuşkusuz en büyük canlılığını kazanmıştır. M.S. 120-125 yılları arasında Sagalassos’un en önemli ailelerinden Neonlar tarafından bir kütüphane binası yaptırılmıştır. Yine şehrin en hakim yerinde, Sagalassos’un önemli yapısı, imparator Hadrianus tapınağı, inşaatı başlamış olup,ölümü sebebiyle tamamlanamamış olduğundan, imparator Antoninus Pius’a ithaf edildiği yazıtlardan öğrenilmiştir. Aynı zamanda şehrin batı tarafında Dionysos’a ithafen bir tapınak ve aşağı agoranın kuzeyinde de iki katlı bir çeşme inşa edilmiştir. M.S. 160-180 yılları arasında yukarı agoranın kuzey tarafında, M.Ö.1.yy’ın sonlarında yapılmış olan çarşı binasının güney cephesi, 28 metre uzunluğunda tek katlı bir çeşme ile süslenmiştir. Çeşme yapısı bir tiyatro fasadına benzer tarzda yapılmış olup, altı podyumlu ve beş nişlidir. Bütün podyum ve nişlerin heykellerle süslendiği, buruda bulunan heykellerden anlaşılmıştır. M.S.2.yy’da büyük bir hamam binası, aşağı agoranın doğusunda inşa edilmiştir. Bu hamamdan sonra, en iyi korunmuş olan yapı, kesinlikle tiyatrodur. 1574 m. Yüksekliğe yerleştirilmiş olan tiyatronun sahne binası seyircilere manzara sağlamak açısından M.S.180-200 yılları arasında tek katlı olarak yapılmıştır.
Erken Bizans döneminde Sagalassos Antiocheia’dan(Yalvaç) sonra Pisidia’nın ikinci en önemli piskoposluk merkezi olmuş ve bu unvanını 12.yy’a kadar korumuştur. Bu dönemde en azından dört kilise yapılmıştır. Ancak Sagalasos’daki şimdiye kadarki çalışmalarda 7.yy’dan sonraya ait hiçbir malzemenin bulunmaması, M.S.514 ve 524 tarihlerindeki depremler ile 542 yılındaki veba salgınını doğrulamaktadır. 100 sene sonra kral savaşları başlamıştır. Sagalassos halkının bundan sonra Ağlasun’a yerleştiği, Ağlasun’daki Bizans kalıntılarından anlaşılmaktadır. Sonuç olarak Sagalassos, küçük Asya’da belki de günümüze en iyi koruna gelmiş antik yerleşimlerden biridir.

Kremna


Burdur İli, Bucak İlçesi, Çamlık Köyü sınırları içinde, Kestros(Aksu)vadisinde, etrafı uçurumla çevrili bir tepe üzerinde Pisidialılarca kurulmuş antik bir kenttir. Bu kentin bilinen en eski halkı Solymoslulardır. M.Ö.Vl yy’da Lidyalıların, M.Ö. 546’da Perslerin, M.Ö. 330’da Büyük İskenderin burayı alması ile de Makedonyalıların hakimiyetine girmiştir. Büyük İskenderin ölümündensonra, generallerinden Antigonosun yönetimine(M.Ö.307), Antigonosun yenilmesiyle, şehir Selefkosluların eline geçmiş, M.Ö.188’de Bergama Kırallığına, M.Ö.25 yılında da Roma yönetimine geçmiştir. Bu tarihten M.S.395 tarihine kadar Roma koloni şehri olarak kalmış ve İmparatorluğun ikiye bölünmesiyle de Doğu Roma (Bizans)yönetimine geçerek Xl yy’a kadar, yani Türk hakimiyetine kadar devam etmiştir. Kentte ayakta kalabilen yapıların belli başlıları Roma dönemine ait olanlardır. Şehrin etrafı iki metre genişliğinde, 7-8 metre yüksekliğinde surla çevrilidir. Kentin giriş batıdandır. Kremna ismi, arazi yapısına uygun oyarak, Grekçe’e “uçurum” anlamına gelmektedir. Kent ızgara planlı olarak kurulmuş örnek kentlerdendir. Akropol, stratejik bir konuma sahiptir. Resmi yapıların çoğu iki küçük vadi içinde toplanmıştır. İki vadinin tabanında Forum, Bazilika(mahkeme salonu), Exsedra(Kemerli yapı) ve Kütüphane yapısı vardır. Kentin doğusunda, tepe yamacına tiyatro, tiyatronun alt tarafında stoa(dükkanlar) bulunmaktadır. Batısında sutünlü cadde, Propilion(anıtsal giriş kapısı) ve Nympheum(anıtsal çeşme yapısı) gibi yapılar vardır.

1971-1973 yılları arasında, İstanbul Üniversitesinden Prof.Dr.Jale İNAN tarafından bilimsel kazılar yapılmış ve kütüphane binası ortaya çıkarılmıştır. Binanın tabanında,Bizans dönemine ait mozaik döşeme vardır. Bina içinde dikdörtgen pirizma şeklinde yazıtlı kaideler üzerinde 9 adet mermer tanrı ve tanrıça heykelleri bulunmaktaydı. Bu heykeller bugün Burdur arkeoloji müzesinin Kremna salonunda sergilenmekte olup,hepsinin başları kırıktır. Bu heykeller: Büyük ve küçük Atena, Leto, Hygeia, Nemesis giyimli kadın, Apollon, Asklepios ve Heraklestir.

Kibyra



Burdur İlinin 106 km. kadar batısında, Gölhisar İlçesinin hemen yanıbaşında, Horzum Mahallesi sınırlarına kadar uzanan Kibyra antik kenti, yerleşim alanı olarak oldukça büyüktür. Likya eyaletine bağlı iken, Balbura(Altınyayla), Bubon(İbecik) ve Oinanda(incealiler) kentlerinin oluşturduğu bir tetrapolis kuruluşunun başkenti olma özelliği ile karşımıza çıkmaktadır. Bulunduğu bölge Kabalya adıyla anılan Kibyra; Pisidia, Karya, Frigya ve Likya’ya komşu olduğundan, bir tür geçiş kültürünü oluşturmaktadır. Kibyra antik kentinin çevresinde, son zamanlara kadar işletilmiş olan demir madeni ile birçok yerlerde demir curuf atıklarının bulunması, demircilik sanatının ileri düzeyde olduğunun göstergesidir. Dalaman çayının kaynak noktası olmasıda, ticari yönden önem arz etmektedir. Ayrıca Kentte, dericilik ve at yetiştiriciliği her dönemde önemini korumuştur. M.Ö 82 yılında Roma hakimiyetine giren kent, M.S. 2.yy’da en parlak devrini yaşamıştır. Bu dönemde büyük depremlere maruz kalmıştır. Şehir halkı son derece savaşçı kimliğe sahiptir. Her dönemde önemli ölçüde yaya ve atlı savaşçı bulundurmuştur. Kentle ilgili bilgiler şu anda sınırlıdır. Bilimsel kazılar neticesinde buranın tarihi daha iyi aydınlanacaktır.

Bubon


Burdur’a 135 km. uzaklıktaki Gölhisar’a bağlı İbecik Köyündedir. Antik Kent, köyün 2,5 km. güneyinde yükselen Dikmen Tepe üzerinde yer alır. Tarihçesi hakkında çok sınırlı bilgilere sahip olduğumuz Bubon, olasılıkla M.Ö. 190 yılında Araxa’nın müttefiki olarak bir savaşa girmiştir. M.Ö. 145-140 yılları arasında Tiran Moagetes’in oğlu demokrasiyi yeniden getirmiştir. Murena tarafından 1. Mithridates Savaşı sırasında kurulan Oinoanda (İncealiler), Balboura (Çöl Kayığı) ile Kibrya (Gölhisar) Tetrapolisi’ne (4 Kent Birliğine) girmiştir. Sonra Boubon diğer tetrapolis şehirleri ile Lykia’ya geçmiştir. Lykia ancak Claudius zamanında 43 yılında Roma eyaleti olmuştur.
Boubon Antik Kentinde Hellenistik devire kadar inen kalıntılar ile birlikte Roma Çağı kalıntıları ayakta durmaktadır. Tiyatrosu, tapınakları, agorası, şehir surları, gimnazyumu ve diğer yapıları ile ilk çağı önemli bir antik kentini oluşturmaktadır.
1960 ve 67 yılları arasında yoğun bir şekilde kaçak kazılar yapılmıştır. Bu kazılar, örenyerini delik deşik etmiş ve perişan bir duruma getirmiştir. Kaçırma safhasında yakalanmış olan bronz bir heykel 1990-1991 ve 1993 yılında bu antik kentte gerçekleştirdikleri kurtarma kazıları buradan kaçırılan eserleri öz yerinin tespit edilerek ispatına yönelik çalışmalar olmuştur. İlk çalışmalar sonucunda Sebasteion denilen imparator kültü mekanında, üzerinde ayak izleri duran yazıtlı heykel kaideleri bulunmuştur.
Kaçakçılar tarafından kaçırılan ve dünyanın dört bir bucağına savrulmuş, dağınık vaziyetteki tüm heykellerin toplanarak kendi binası içinde yazıtlı kaidelerinin üzerinde yer alması çabası ise sürmektedir.

Sia

Burdur’a 100 km. uzaklıktaki Burdur-Antalya asfaltı üzerinde bulunan Antalya Bademağacı nahiyesinin 19 km. doğusundaki Karaot köyü sınırları içindedir. Sia, çam ve karaçam ormanları içerisinde saklı durumdadır. Bir Psidia şehridir.

Şehrin tepesinde Pamfilya ovasına hakim bir konuda yer alan dikkat çekici sur duvarları iki katlı kule ve giriş kapısı ile ayaktadır. Surlar tüm şehri çepeçevre sararlar. Hellenistik devire ait iki kule kalıntısı da batı kapısının her iki tarafında yer almıştır. Aşağı şehir sur duvarı şehrin kurulduğu tarihte inşa edilmiştir ve 3.yy.da veya erken 2.yy.a aittir.Sur duvarlarının hem içinde hem de dışında ev kalıntılar gözlenir. En erken döneme ait olan evler Hellenistik döneme tarihlenmektedir. Evlerin ortak özellikleri çatılarda biriken yağmur suları ile beslenen şişe biçimli sarnıçlara ve yapıların zemin katlarında bulunan üç veya beş odaya girişi sağlayan açık avlulara sahip olmalarıdır. Evler birbirlerinden dar sokaklar ve merdivenlerle ayrılır.Roma dönemi öncesine ait tek yapı Bouleuterion, yani meclis binasıdır. Dorik stoa kalıntıları, Roma dönemi aşağı agoranın arkasında bir palestra yapısına uzanan anıtsal bir merdivenin 18 geniş basamağı ile bir hamam yapısı vardır. Bu hamam yapısı olasılıkla 3.yy.a ait olan bir sarnıçla beslenmekteydi. Biri Bouleuterion’un üstünde olmak üzere üç adet Roma dönemi tapınak görülebilir. Sia’da en çarpıcı mezar yapıları Heoa olarak bilinen anıtsal mezarlardır. Küçük bir anıt mezar dikdörtgen planlı olup en iyi korunmuş olandır. Üç tarafı lahitlerle çevrilidir ve arka tarafında yarım daire şeklinde exedrası vardır. Aile mezarı tipindeki mezar yapıları da gözlenir. Kaba taşlarla daire biçiminde inşa edilmiş tümülüsler içine gömülmüş dikdörtgen mezar odaları da oldukça ayırt edici özelliklere sahiptir. M.S.2.yy.dan geç Roma dönemine kadar devam eden tümülüs gömü geleneği düşünülür.Sia’da Hellenistik döneme ait iki adet anıt mezar vardır. Tespit edilen mezar mimarisine ait örnekler çok sayıda gömü adetlerini ortaya koyar. Bu adetler Grek veya Roma geleneklerinden etkilenmiş yerli geleneklerden kaynaklanmaktadır.Sia’da çok iyi durumda korunmuş iki kilise dışında Geç Antik veya Bizans dönemlerinde tarihlenen çok az kanıt olması ilginçtir. İki kilise de olasılıkla 4. Veya 5.yy.a aittir.Arkeolojik açıdan Psidia’nın en korunmuş şehri Sia’dır. Koruma duvarları, kamu yapılarının mimarisi, özel evler ve mezarlıklar ortaya tarımla uğraşan, orta büyüklükte, başarılı bir yerleşim tablosu koyar.

CAMİ VE TÜRBELER

Ulu Cami


“Pazar Mahallesindeki Pazar düzlüğünde yüksek bir tepe üzerindedir. Vakıf kayıtlarına göre Hamitoğlu Dündar Bey yaptırmıştır.1914 depreminde yıkılan minaresinin yazıtında 1300 de yaptırıldığı yazılıdır. Çelik Mehmet Paşa 1749 da onarım yaptırmıştır. Depremden sonra 1919 da ahşap karkas olarak yapılmıştır. Doğu,Kuzey ve Batısında üç kapısı vardır. İçten yarım kubbelidir. Kuzey kapısı yönündeki ikinci cemaat yerini 3 kubbe örtmektedir.1971 depreminde zarar görmüşse de Vakıflar İdaresince yaptırılmıştır. Camii kesme blok taşlardan yapılmıştır. Ahşap tavanlı ve kiremit çatılıdır. Beden duvarlarında iki sıra halinde sivri kemerli pencereler yer almaktadır. Geniş kare planlı camiinin kuzey cephesinde dikdörtgen şekilli son cemaat yeri beden duvarlarından daha alçak ve ayrı bir yapı görünümündedir. Selçuklu ve beylikler dönemi Ulu camilerinde görülen mimari karakteristiğe uygun olarak camiinin kuzeyi, doğu ve batısında üç girişi vardır. Mihrap ve minberi mermerden yapılmıştır. Camiinin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde bulunan iki minaresi kare kaideli silindire yakın çok gen gövdelidir. Şerefe altları klasik baklava ve stalâktitlerle süslenmiştir.

Dengere Camii


Çavdıra bağlı bölme pınar adı ile bilinen Dengere Köyündedir.Selçuklu ve beylikler dönemi ahşap direkli, toprak damlı camilerin Osmanlılar döneminde (XV ve XVI.yy.) yapılmış örneklerindendir. Kitabesi olmadığından kim tarafından ve ne zaman yapıldığı belli değildir. Dengere Camiinin duvarındaki taşlardan birine 1661 tarihi kazınmıştır. Bir gerçek payı olsa gerektir.
Camii minaresi ve şadırvanı ile birlikte bir bütün teşkil etmektedir. Yaklaşık kare planlıdır. Camiinin ortasındaki dört direk çatısını tutmakta ve camiyi üç sahana ayırmaktadır. Tavan düz kirişlerle süslüdür. Ahşap sütunlar sekiz yüzlüdür. Ayaklar klasik devir mermer sütunlardandır. Camide hem asma kat hem tavan konsolları, yastıklar, korkuluk parmaklıkları, boyalı süslü pervazlar yani genel olarak tavan ahşap işçiliği ile seyre doyulmayacak bir güzelliktedir. Minber ahşaptan künde kari ve boyalı olarak yapılmıştır. Minberde pervaz ve ahşap yüzlerde geometrik boyama süsler vardır. Minber alemine geçiş de çok süslü, alem koniktir. Mihrap alçıdan boyalı sütuncuk ve yüzlerle süslü, duvara geçiş üçgen bindirmelerledir. İki kanatlı ahşap kapı oyma-geçme (künde kari) tekniğindedir.
Camiinin esas ölçüsü olan düz toprak dal sonradan kısmen kaldırılıp üzerine çatı yapılarak çinko ile örtülmüştür.1968 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş, tamamen yıkılan batı duvarı yeniden yapılmıştır.

Dörtayak Türbesi



Burdur merkez hıdırlık (Hızırilyas) denilen bahçeler arasında yer alır. Tapunun 7 pafta, 124 ada, 63 parselinde kayıtlıdır. Muhtemelen XIV. veya XV. yy.a aittir. Tamamı kesme taştan yapılmış olan türbe altta kare planlı olup kapı eşiğinden yukarısı sekizgendir. Piramit çatılı bir külahla üzeri örtülmüştür. Türbenin köşelerinde kareden sekizgene geçilen köşe pahları büyük üçgen satıhlar halinde olup pahların başladığı hizada doğu ve batı kenarları dikdörtgen iki küçük pencere açılmıştır. Kuzey kenarda gene pah köşeleri hizasında iç içe daralan profilasyonlar içinde yekpare taş söveli ve basık yay kemerli kapı yer alır.
İç kısımda tamamı sekizgen planlı olup duvarlar içte sıvasız ve dışta olduğu gibi kesme taştır. Güney kenarda mihrap yer alır. Mekanın üzeri içten kubbe ile örtülüdür. Bu türbe Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1984 yılında restore edilmiştir.

Pirkulzade Medresesi Ve Kütüphanesi


Medrese bugünkü Burdur Müzesinin yerinde iken medreselerin Milli Eğitime devrinden sonra yıkılmış sadece kütüphanesi ayakta kalmıştır. Medresenin kitabesine rastlanamadığından hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir.
Pirkulzade Kütüphanesi Burdur Müzesi bahçesinde bulunmaktadır. Osmanlı Mimarisinin güzel bir örneğidir. Binanın kitabesi yoksa da kitaplardaki mühürlerden 1239(1823) tarihi vardır.1240(1248) tarihli vakfiyeye göre Burdur Müftüsü Küçük Şeyh Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde bu kütüphane Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları Satış Mağazası olarak hizmet vermektedir.

KİLİSELER

Rum Kilisesi



Burdur Merkez Zafer Mahallesinde bulunan Rum Ortodoks Kilisesinin yapılış tarihi kesinlik kazanmamıştır. 1608 m2 lik bir alan üzerine 632 m2 lik kapalı alanı bulunan kilise 1983 yılında Kültür Bakanlığınca Kültür Varlığı olarak tescil edilmiştir. Kilise batı kısmına ilaveler ve iç kısmında da bazı tadilatlarla sinema haline getirilmiştir. Pencere ve kapıların çoğu kapatılarak iptal edilmiştir. Kilise üç neflidir. Orta nef geniş ve yüksektir. Bu kısmın tavanı telisle örtülmüştür. Apsis ve Apsis yanındaki bölümler binanın dış kısmına çıkıntı yapmıştır. Kilisenin üç girişi bulunmaktadır. Güney-Kuzey cephesindeki pencereler sivri-yalancı kemerlidir. Çatı ve dam örtüsünü taşıyıcı elemanlar; yanlarda duvarlar, ortada da yuvarlak ağaç sütunlardır. Altışar adet ve iki sıra kıtık sıva ile kaplı sütunların kaideleri silindiril yivli taştır. Başlıkları da akantus yaprağı bezemelidir. Tavanın dışında kalan bazı yerlerde boyalı resimler bulunmaktadır.
Doğu-batı istikametinde, uzun dikdörtgen planlı kâgir ve ahşap olarak beşik çatılı, bir kısmında alaturka, bir kısmında da Marsilya tipi kiremitle örtülüdür.
Kilise özel şahıs mülkiyetinde bulunmaktaydı. Çok amaçlı salon olarak kullanılmak üzere 2000 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca kamulaştırılmıştır.

HAN VE HAMAMLAR

İncir Kervansarayı


Bucak İlçesinin 15 km. batısında İncirdere Köyü yakınında bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu Sultanlarından Gıyasettin Keyhüsrev Bin Keykubat tarafından XIII.yy.da M.1238 yılında yaptırılmıştır. Büyük bir kısmı tahrip olmasına rağmen hala ayaktadır.
Han’ın ilk bakışta dikkati çeken kısmı kitabeli taç kapısıdır. Dikdörtgen şeklindeki taç kapının ortasında istiridye kabuğu şeklinde kemerli esas giriş nişi dış cepheden iki yalancı sütunla desteklemiştir. Sütunların üzerinde geometrik desenlerle bezeli iki rozet motifi ile karşılıklı iki aslan tasviri vardır.
Kervansaray avlulu ve kapalı mekan olarak iki kısımdan oluşturulmuştur. Ne yazık ki avlusu yok olmuştur. Basık kemerli kapının üzerinde dört satırlık kitabede yazılar vardır.
Kervansarayın mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Tapunun 60 pafta, 2 parselinde kayıtlıdır.1993 ve 2000 yıllarında Burdur Müze Müdürlüğü sorumluluğunda Prof.Dr. Rahmi Hüseyin ÜNAL tarafından avlu kısmında kazı çalışmaları yapılmıştır.

Susuz Kervansarayı



Anadolu Selçuklu devri XIII.yy. kervansaraylarındandır. Bucak İlçesi Susuz Köyündendir.Susuzhan kareye yakın dikdörtgen bir plana sahiptir. Beş neflidir. Orta nef yüksekçedir. Ortasında bir kubbe vardır. Hanın göze batan önemli yeri batı tarafındaki cephede tak şeklinde giriş kapısıdır. Kapı katının yan söve kanatları çeşitli geometrik desenlerle boş yer bırakılmaksızın bezenmiştir.
Mukarnaslı giriş nişinin üzerinde geometrik oyma süslü iki kabartma rozet motifi vardır. Bu nişin iki yanında yalancı sütunlar üzerinde yükselen ve kemer şeridinde yılan tasvirleri bulunan iki küçük niş daha vardır. Bunların alınlığında ise iki ejder başı vardır. Hanın beden duvarları dıştın payelerle desteklenmiştir. Tonoz örtü sistemi kesme taşlardan sivri kemerler üzerine yani tonoz kaburgaları üzerine oturtulmuştur. Hanın içinin ışıklandırılması dıştın içeriye genişleyen dikdörtgen pencerelerle sağlanmıştır. Mülkiyeti vakıflara aittir. Antalya-Burdur yolu üzerinde Evdir Han, Kırk göz Han’dan sonra Susuz Han üçüncü, İncir Han da dördüncü konaklama yeridir.
Anadolu Selçuklu devri XIII.yy. kervansaraylarındandır. Bucak İlçesi Susuz Köyündendir.Susuzhan kareye yakın dikdörtgen bir plana sahiptir. Beş neflidir. Orta nef yüksekçedir. Ortasında bir kubbe vardır. Hanın göze batan önemli yeri batı tarafındaki cephede tak şeklinde giriş kapısıdır. Kapı katının yan söve kanatları çeşitli geometrik desenlerle boş yer bırakılmaksızın bezenmiştir.Mukarnaslı giriş nişinin üzerinde geometrik oyma süslü iki kabartma rozet motifi vardır. Bu nişin iki yanında yalancı sütunlar üzerinde yükselen ve kemer şeridinde yılan tasvirleri bulunan iki küçük niş daha vardır. Bunların alınlığında ise iki ejder başı vardır. Hanın beden duvarları dıştın payelerle desteklenmiştir. Tonoz örtü sistemi kesme taşlardan sivri kemerler üzerine yani tonoz kaburgaları üzerine oturtulmuştur. Hanın içinin ışıklandırılması dıştın içeriye genişleyen dikdörtgen pencerelerle sağlanmıştır. Mülkiyeti vakıflara aittir. Antalya-Burdur yolu üzerinde Evdir Han, Kırk göz Han’dan sonra Susuz Han üçüncü, İncir Han da dördüncü konaklama yeridir.

Tabak Hamamı


Ulu Caminin kuzey doğusundaki Tabak Caminin bitişiğindedir. Vakıf kayıtlarına göre 1523 de Şeyhülislam Bedayi Efendi yaptırmıştır. Önemli bir özelliği yoktur. Ahşap çatılı, kare planlı, soyunmalığın iki yanındaki sıcaklık bölümlerinin çıkıntılar oluşturması, geleneksel taşra hamamlarına özgüdür. Moloz taştan beden duvarlarında yer alan kapı ve pencerelerin çıkıntılı işlenmiş kesme taş, söve ve silmeleri geç dönem özelliklerindendir. Soyunma yerini tepeden aydınlatan ahşap fener kiremit çatının ortasındadır.

Saat Kulesi


Burdur merkez Pazar Mahallesindedir.1936 yılında yapılmıştır. Ulu camiinin 10 m. kuzeyindedir. Kesme taşlarla inşa edilmiştir. Kare plana sahiptir. En altta dükkan olarak kullanılan bir mekan vardır. Merdivenlerle çıkılır. Zeminden aleme kadar altı boğum halinde daralarak çıkan kulede dördüncü katta her biri şehrin dört yanına bakan dört büyük saat yerleştirilmiş ve bu mekana şerefe görüntüsü verilmiştir. Saatlerin üzerinde ise dört pencereli ve piramidal çatısı alem ile nihayetlenen bir oda vardır.Yüksekliği 30 m.dir

KONAKLAR

Taş Oda


Burdur Merkez Pazar mahallesindedir. 17.yy.dan kalma Osmanlı sivil mimari örneklerinden biridir. Kınalı Aşiretinden Emin Bey tarafından yaptırılmıştır.Kültür Bakanlığınca 1978 yılında restorasyon çalışmaları başlatılmış ve 1988 yılında da bitirilmiştir. Bina iki katlıdır. Birinci kat taş, ikinci kat kerpiç ve ahşap yapı malzemesi ile inşa edilmiştir. Özellikle Baş odanın doğu duvarı ve altındaki sivri kemerli iki yanı açık ahır kısmı kesme köfeki taşındandır. Ev, bahçenin batı kısmına yerleştirilmiştir. Birinci kata çıkışı sağlayan merdiven sahanlığının altı, aynı zamanda çeşmedir. Kesme taş bloklardan yapılan bu çeşme, bugün de kullanılmaktadır. Evin zemin katında sivri kemerli ahırdan başka, iki büyük ,bir de küçük oda vardır.
Ahşap korkuluklu merdivenle önce ikinci kattaki sofaya çıkılır. Dikdörtgen biçimdeki sofanın güney ve batı cephesi boyunca odalar sıralanır. Kuzey kısmında ise bir köşkü bulunur. Bu sofa çıtalarla oluşturulmuş kafesler ile dışa kapatılmıştır. Sofanın çatı kısmı ahşap çıtalarla çakma tekniğinde yapılmış olup, çıtalar ve çıtalar arasındaki büyüklü küçüklü üçgenler; mavi, kırmızı ve yeşil renklerle boyanmıştır. Sofanın kuzey kısmında BAŞ ODA yer almaktadır.

Bakibey Konağı ( Koca Oda )


Burdur merkez Değirmenler Mahallesi Divanbaba caddesindedir. 17.yy. Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerindendir. Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırıldıktan sonra 1988 yılında restorasyonu tamamlanmıştır. Bakibey Konağı, Koca Oda adıyla da bilinir. Bilinen en eski tapu kaydı 1830 yıllarında Reşit Bey üzerinedir. Ancak konağın Reşit Beyin dedesi Ahmet Paşa veya onun babası Çelik Mehmet Paşa zamanında yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Konak, zemin katı pencere bitimine kadar devam eden taş temelin üzerinde ahşap ve kalın masif kerpiç duvarlardan oluşmuş iki katlı bir yapıdır. Alt katta ahır, ambar gibi odalar vardır. Üst kata taş merdivenle çıkılmaktadır. Üst katın bahçeye ve ara sokağa bakan geniş bir eyvanı vardır. Eyvanın tavanı çıtalarla süslüdür Çıtaların arası da yeşil, kırmızı toprak boyalarla süslenmiştir. Konağın beşik çatısı alaturka kiremitlerle örtülmüştür. Saçağın ahşap yüzeyleri de aynen eyvanın tavanı gibi yeşil, kırmızı toprak boyalarla süslü çıtalarla donatılmıştır. Direkler arasındaki boyalı süslü sivri kemerler, eli böğründeler, geniş ve boyalı çıkma çıtalı bu saçaklık mimariyi tamamlayan aksesuarı oluşturmaktadır.
Eyvanın doğu kenarında selamlık, yani Başoda yer almaktadır. Konağın en göz alıcı odası Başodadır. Başoda kapısından başlayarak pencere, vitray pencereleri, dolap kapakları ve üstündeki nişleri, davlumbaz, pencere üzerinde dolaşan pervazlar, yüklük kapakları, dört tarafı çeviren koltuk silmeleri, tavan ve tavan göbekleri altın ve gümüş varakla ve kalem işi boyalarla süslüdür. Motifler bütünüyle devrin bitkisel süslemelerini yansıtırlar. Bütün bu altın ve gümüş kaplamalar, ahşap işçiliği ile kalem işi denilen boyalı süslemeleriyle ender rastlanan güzellikte bir başoda ortaya çıkarmıştır. Başodanın tabanı iki kademelidir. Cumbalı kısım döşemeden yükseltilmiştir.
Başodadan sonra yan yana eyvana ve işten bir birine açılan iki küçük oda yer alır. Gerek malzeme ve gerekse süsleme yönünden sade olmakla birlikte altın-gümüş varak kaplamalı ve kalem işi olarak yapılan süslemeler göze çarpar. Bu odalardan biri ahşaptan, süslemeli davlumbazlıdır. Diğer ikinci küçük oda da ahşap tavan çıtalarla karelere bölünmüş ve pervazları kalem işi boyalı süslenmiştir. Orijinalinde evin devamında en az bir odanın daha olduğu düşünülmektedir. Ancak yıkılarak yok olmuştur.
2003 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Burdur Valiliği arasında yapılan bir protokol ile bakım ve teşhiri Valiliğimize devredilen konak yerli ve yabancı turistlerin hizmetine sunulmuştur.

Mısırlılar Evi


Burdur Merkez Oluklar altı Caddesinde yer almaktadır. Hünnaplı ev olarak adlandırılmıştır. Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılan ve 1984 yılında restorasyonu bitirilen ev bugün lojman olarak kullanılmaktadır. 19.yy. yapısıdır. İki katlı, taş temel üzerine bağdadi olarak yapılmış olup, çatısı alaturka kiremit ile örtülmüştür. Alt katta kışlık odalar ve kiler, üst katta ise ortadaki ince uzun sofaya açılan dört oda yer almaktadır. Tavanlar ahşap işlemelidir. Bol sayıda pencereler ışıklandırmayı sağlarlar ve ahşap kepenklidirler. Odalarda alçı şerbetlikler, ahşap yüklükler, ahşap tavan ve tabanlar ortak özelliklerdir. Başodanın tavan süslemeleri ve alçı şerbetliği diğerlerine göre daha özenlidir. Tavanda dairelerle oluşturulmuş, çiçek motifleriyle bezenmiş bir orta göbek ve bunu çevreleyen baklava dilimi motifleri ile süslü bir bordür yer almaktadır.

Çelikbaşlar Evi


Burdur Merkez Değirmenler Mahallesinde Koca oda’nın bahçesinde yer almaktadır. Erken Cumhuriyet dönemine aittir.İki katlı olup, alt katı taş, üst katı ahşap-kagir yapıdır. İkinci kat cumbalıdır. Girişte genişçe bir sofa yer alır. Odaların hepsi bu sofaya açılır. Birinci katta 5, ikinci katta 6 oda bulunmaktadır. Odalarda taban ve tavanlar ve yüklükler ahşaptır. Sade, süslemesiz geleneksel Türk evinin geç devirdeki bir modelidir. Bina çok sayıda pencerelerle ışıklandırılmıştır. Kültür Bakanlığınca kamulaştırılarak restorasyonu yapılmıştır.Konağın birinci katı sergi salonu olarak,ikinci katı da İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü hizmet binası olarak hizmet vermektedir.

Piribaşlar Evi


Burdur Merkez Oluklaraltı caddesinde, Mısırlılar evi yanında yer almaktadır.19.yy.sonu itibariyle yapıldığı tahmin edilmektedir. Osmanlı mimari geleneğini yansıtmaktadır.
Piribaşlar evi iki katlı olup, taş temel üzeri kerpiç ve bağdadi, kırma çatılı ve alaturka kiremit ile örtülüdür. Alt katın bir kısmında iki dükkan yer almaktadır. Diğer kısımlar depo olarak kullanılmaktadır. Binaya kemerli büyük iki kanatlı kapıdan girilir. Girişte antreye ulaşılır. Antrenin sağında bir oda ve alt kat depolarına açılan kapılar vardır. İkinci kata ahşap bir merdivenle çıkılır bu katta salon ve salona açılan odalar yer alır. İkinci kat cumbalıdır. Kültür Bakanlığı tarafından tescil edilmiştir.

Share this article :

Yorum Gönder

 
TOP
©. TÜRKİYE -
-